




Barcelona'yı kim meşhur etmiş diye sorsalar herkesin ilk vereceği cevap, mimar Gaudi olacaktır kesin. Sanırım Gaudi olmasa, Barcelona da Barcelona olmazdı. Çok mimar arkadaşım olmasına rağmen, mimariden pek anlamam.. özellikle de yanımda konuşurlarken Baroktu, Gotikdi diye inanın çok sıkılırım. Ama Gaudinin tarzı çok hoşuma gitti .. Çok acıklı bir sekilde 70li yaşlarında, 1926 yılında bir tramvay kazasında hayatını kaybetmiş mimar eserlerinde kendi çelişkilerini de koymuş ortalığa..Pastaya benzeyen evler sanki oyuncağa benzerken,, hemen karşıda rengarenk seramikleri ile hayvan, sürüngen figürleri.. Gaudi tüm bunları yaparken neler hissetmişti acaba??? İşte bu değişik farklı tarz belki de milyonlarca insanın akın akın Barcelonaya gelmesinin en önemli nedenlerinden biridir... Gauidinin çok farklı eserleri...
Biz de ilk olarak metrodan inip,, upuzun bir yokuşu (neyse ki belediye oraya yürüyen merdiven yapmayı akıl etmiş,, yoksa orda yokuşu çıkıp pestili çıkan turistler, direk otellerine gider, bir daha da çıkamazlar) çıktıktan sonra Gaudi'nin kendi arazisine yapıp Barcelona halkına hediye ettiği Parc Güell'e gidiyoruz.. ben Türkçe'ye ceviriyorum haddim olmadan Park Güzel... ama çok benziyor, değil mi?. Bu yemyeşil park Barcelonaya tepeden bakıyor. Tüm sehir, Akdeniz, Gaudinin diğer bir meşhur eseri ve Barcelona'nın simgesi Sagrada Familia ve füzeye benzeyen hala ne olduğunu bilemediğim ama yerel turizm tanıtıcıları tarafından da övgüyle anlatılan diğer kocaman mimari yapı burdan gözükebiliyor. 10 parçadan oluşan bu park hem yemyeşil,,
havada papağanlar uçuyor inanır mısınız?? ,, yine bir sürü hediyelik eşya satan kişiler (arada habire toplanıp zabıtadan da kaçıyorlar, aynı Türkiye'deki gibi), sokak müzisyenleri (her türlüsü, yöresel Afrika ezgileri çalan, caz çalan, klasik müzik takılan, .... hatta sadece ritm tutmayı
bildiği halde yakışıklılığına ve giydiği enteresan kıyafetlere güvenerek sadece "bla blaa blaaaaaaaaaaaaaaaa" diye sarkı söyleyerek genç kızlardan ve çocuklardan para toplamaya çalışanlar) parkın yerelleri olmuş. Parkın girişinde 2 adet pastaya benzeyen çok tatlı evler var,,, acaba Gaudi küçükken Hansel ve Gratel masalındaki cadının pasta evinden mi etkilendi??.... Benim de yiyesim gelmedi değil...Sonra bu evlere tepeden bakan kocaman seramiklerle süslenmiş, kıvrım kıvrım bir bank var ki Dünya'nın en uzun oturma alanı özelliğine sahip. İçinde Gauidi müzesine de sahip bu park görülmeden gidilmemeli diye düşünüyorum....
Güzel parktan çıktıktan sonra metroya atlayıp yine Gaudi'nin bir başka eserine doğru gidiyoruz,, Casa Mila. İşte burası da Gaudinin zamanında yaşadığı yermiş.. 2 katı ve çatısı gezilebiliyor bu binanın.. Bu binada o kadar keskin katı binalar arasında. kıvrım kıvrım yapısıyla, çok değişik bir görüntü sergiliyor. Önce sanırım 6ncı kattı, Gaudi'nin yaşadığı yerleri ve kişisel eşyaları, yaşam alanı, ailesine dair izlerle karşılasıyoruz. 1800lü yılların sonu 1900 lü yılların başlarının eşyaları, hayat tarzı ile karşılasıyoruz. Bir üst katta Gaudinin eserlerinin maketleri ve eserleri ile ilgili çeşitli tanıtım materyelleri (resim, video) ile karşılaşıyoruz. Ve işte muhteşem çatı katı... İnsan figürlerine benzettiğim orjinal bacaları ile bezenmiş insanı şok eden çatı...Nasıl bir hayal gücü, nasıl bir cesaretmiş Gaudi'deki o yıllarda kendini bu kadar ortaya koyabilecek, bu eserleri çıkarabilecek diyor insan içinden.
Casa Mila'dan da çıktıktan sonra, aynı sokakta bir kaç tane daha Gauidi eseri var, gezmek isteyenler için.. biz o arada Gaudi'nin eserlerini izlemekten bitap düşmüş vücudumuzun orta yerinde çalınan senfonilere kulak asmamız gerektiğine karar verdik ama ikimiz de çok iştahlı olmayıp, yemek konusunda sıkıntı çektiğimiz için ne yapacağımız bilemiyorduk.
Ben Türkiye'deki mezelerle yarışamayacaklarını bilsem de Tapas yemek istemiştim ama bir önceki La Ramblas'taki Tapas maceramdan pek hoşnut kalmamıştım. Sevgilim Casa Mila'dan aşağı yürürken içi gayet kalabalık gözüken ve tapaslarının resmi olan bir menüsü de cama asılı olan bir mekana girmemizi önerdi..İşte yine bilmeden çok doğru yere gitmiştik... Tapa tapa adındaki bu mekan gerçekten mezeleri Türk damak tadına çok uygun, oldukça güzel mezeleri olan, üstelik hiç de çok pahalı olmayan bir yer. Sarımsaklı yoğurt ve biber kızartması bile olan bu yerde çok fazla çeşitte meze bulunmakta.. Günlerdir çok güzel yemekle karşılaşmamız midemiz "mutfakta Türk mü var, Türk mü??" diye bağırmaya başladı.. Gelsin mezeler, gitsin mezeler,, yaşasın sarımsaklı yoğurt,, ohh yanında da bira... Rakı olsa da iyi olmaz mı, ama ben zaten pek beceremem rakı içmesini,, üstüne tatlı da fena değil.. tertemiz bir yer.. Yediklerinin hem resmi hem açıklaması var.."Bi daha gelelim bir daha,, hep burada yiyelim olur mu??","Olur tabii ki, neden olmasın:)))" Ama durun birazdan adresini vereceğim bu mezecinin de bir kusuru var....Ekmekler nispeten çok pahalı hem de azıcık geliyor...Çok ekmekçi iseniz benim sevgilim gibi,, çok da ucuza çıkamayabilirsiniz... Limanda da birazcık daha pahalı olan şubesi olan kesinlikle zevkle karın doyurulası bu yer TAPA TAPA adlı mezeci. Adresi de Passeig Gracia 44.
Bu arada biz tadına bakmadık ama ünlü İspanyol yemeklerinden biri de üstünde deniz ürünlerinin olduğu bulgur mu pirinç mi tam olarak anlayamadığım Paella adlı yemek. Balık çok sevdiğim halde, kabuklu deniz ürünlerinin görüntüsü hoşuma gitmediği için yemeğe bile tenezzül etmediğim yemeği Turistler de bol bol yiyordu...
Yemeğimizi yedik, metroya da binebilirdik ama yediklerimizi eritmek için Barcelona'nın simgesi yine bir Gaudi eseri olan Kilise Sagrada Familia'ya kadar yürüdük.. Sarımsaklı yoğurdun ağırlığı, yorgunluğun etkisi , kilisenin huzuruyla Kiliseye bakan parkta uyuduk:))) Bu kilise (içine girmedik) yıllardır bitirilememiş.. Gercekten o kadar değişik bir yapı ki, kilise demeye bin şahit gerek dışardan.. Hemen önündeki heykeller çok farklı..hiç de ruhani bir yapıya giriyormuşunuz izlemini vermiyor.. (atlı askerler, dudaktan öpüşen çiftler).. gerçekten çok değişikti. Gaudi aslında bu kiliseyi kalan hayatında bitiremeyeceğini tahmin etmesine rağmen yine de tüm emeğini ona vermiş.. Bu arada beklenmeyen vefatı işleri aksatmış, ama sanırım onun projelerini baz alarak çalışmalar hala devam etmekte..
Bu kadar Gaudi'den sonra ... dinlenmek gerekiyordu..abartmıyorum gidip horul horul uyuduk.. akşam zorla da olsa sevgilimi ikna edip, La Ramblas'a kadar yine yürüdük hem de Sangria içmek için . Her sene yılbaşında bir kaç gün önceden bize bu şarap ağırlıklı kokteyli yapmak için ayvasını,elmasını, sodasını tedarik eden sevgili arkadaşımız Anıl'ı anarak,hızla yürüdük. Yürürken olimpiyat yapılarını, üniversitenin eski binalarını da gördük. Yine hata yaptık kazıkçı caddede içtik kokteylimizi, keşke Tapa Tapa'da içseymişiz.. neyse.. giderseniz haberiniz olsun 1 sangria yaklaşık 1 litre ve kocaman sürahide geliyor, pipetle kaç kişi iseniz içebiliyorsunuz:))Yemeği bile 2 kişi paylaşıp çok bile doyuyoruz, şarabı niye paylaşmayalım:))))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder