23 Aralık 2010 Perşembe

Barcelona'ya veda ederken gözlerim yaşlı:)))



Yok yok abartı oldu, evet güzel bir şehir ama Türkiye'de ayrılırken daha çok gözyaşımın aktığı bir sürü yer var.. galiba başta da Kaş geliyor:))
Barcelona'da son günümüzü nasıl geçirdik? Önce uzaktan muhteşem görüntüsü ile bize göz kırpan Montjuic Tepesi'ne gittik. Buradaki sarayımsı yapıları geçip, sağdaki tepeden Poble Espanyol'a girdik. Burası eski İspanyol sokaklarının havasını yansıtan korunmuş şirin bir alan. Daracık sokaklarının arasından geçip, cafelerden ve hediyelik eşya satan mağazalardan yararlanabilirsiniz. İçinde bir kaç sanat galerisi de var. Yalnız giriş oldukça pahalı (yaklaşık 15 Euro) Bizim gibi İspanya turu yapıp, buna benzer bir sürü sokak gördüyseniz sizi de çok fazla tatmin etmeyebilir burası. Yine de görülmeye değer. Buradaki küçük heykelcikler çok hoşumuza gitti. İşte bunlardan biri tam bir İspanyolu anlatmıyor mu? Bir elinde içki, bir elinde çalgı, umurunda mı dünya... Bu mekanlarda Flamenko yapılan yerler de var, biraz tuzlu... Biz yine dışarıya gelen sesleri dinleyip, pencere aralığından izleme yöntemini tercih edip, paramızı azcık da olsun kurtardık... zaten cüzdanımız da küçücük kalmıştı gezinin son günü....
Burdan çıktıktan sonra Tapa Tapa 'da yine karnımızı bir güzel doyurduk.. sonra eski Katedralin civarındaki küçük sokaklarda güzel güzel gezdik. Ve 3 gündür keşfedemediğimiz limana gidip güneşi batırdık... Limandan yukarı bakarken fark ettik ki, şehrin hemen üstünden geçen teleferiği kaçırmışız:(((
Ben illa ki sahili görmek istiyordum ama deniz memleketine gelip, bu liman hariç neredeyse hiç deniz görmemiştik..
Sevgilimi kandırıp bir şekilde yürüye yürüye (bayağı da uzak limana) plaja ulaştık.. evet o kocaman plajda, içim huzur doldu. Karanlık çökmüştü çoktan ama kocaman plajda bir sürü insan yürüyor, geziyordu. Şansımıza yakamoz vardı.. Ve bir sürü kum sanatçısı.. çok tatlı, başarılı eserler çıkarmışlardı ortaya, hangisine bozukluk atacağımı bilemedim.
Plajdan ayrılmak çok zor oldu ama artık valizlerimizi hostelden alıp, otobüs garajına gitme zamanı gelmişti. Plajdan metroya yürürken ne çok yol yürüdüğümüzü fark ettik.
Otobüs Garajına metro ile gidiliyor. Arc de Triomf durağında inip hemen yakınındaki otobüs garajına gidiyorsunuz. Durun Türkiye'deki gibi kalabalık, bagır çağır bir garaj
beklemeyin. Ya gece 1 olduğu için ya da hep böyle. Otobüs şirketinden kimse olmuyor. Otobüs geliyor, biniyorsunuz. Gözünüzü dört açmanız gerek,, üstelik ne Kamil Koç servisi var, ne muavin. Valizlerinizi kendiniz koyup kendiniz alıyorsunuz. Bize değişik geldi tüm bunlar. Üstelik şöförler için özel yerler yok Türkiye'deki gibi dinlenme tesislerinde, o da iniyor molada, sizinle kahve içiyor:)
Biz de o kadar yorgunduk ki, ağzımız açık horlaya horlaya kendimizi Madrid Havaalanında bulduk.... geriye dönüş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder