Eminim bu yazıyı çok beklediniz. Bilmiyorum belki pazarlamadan belki gerçekten çok güzel olmasından Brugge her zaman ilgimizi çekmişti. Belki de o yüzden hemen gider gitmez ilk gezimi Batu ile yaptım, annemleri götürdüm, kardeşleri yolladım, Börülce, kayınço ve sevgilim ile gittik. Bu arada bazı arkadaşlarla da okuldan kaynaklanan yoğunluğumdan ötürü gidemedim.
Genellikle turizmden kazanan bu küçüçük Belçika şehiri, es geçilemeyecek kadar ünlü. Günü birlik gideceklere yalnız küçük bir uyarı, Belçikaya geri dönüş trenleri belli saatten sonra olmuyor, o yüzden günü birlik geziler daha iyi planlanmalı. Aslında şehiri müzelere girmezseniz 4-5 saat yürüyerek bitirebilirsiniz. Şayet trenle gitmeniz gerekiyorsa Antwerp istasyonundan Oostende trenine binmeniz gerek . Belçika tren saatlerini http://www.b-rail.be/main/E/ sitesinden takip edebilirsiniz.
Şehir zaten küçüçük, ortaçağ izlerine çok rastlanmasının nedeni de hiç savaş görmemiş olması ve 1100 yılından kalan bir çok binaya sahiplik etmesi. Brugge’de de her yerde kanallar var ve bu kanalların etrafındaki arnavut kaldırımlarında salına salına yürüyebilirsiniz. Girişteki güzel park alanından sola girerseniz hemen yemek alanlarına, sağa girerseniz önce su kenarında muhteşem bir manzara, sonra çocuk parkı, daha sonra da katır boyutunda atların çektiği faytonların ilk kalktığı yer olan meydana varabilirsiniz. Şehirde bir çok fayton var, kanallarda da bir sürü yat turu. Nehir gezintisine katılmadım ama çok öven var.
Bu arada bu şehire gitmeden oldukça ünlülerin de başrolünü oynadığı In the Brugge filmini izleminizi tavsiye ederim. Çok güzel çekilmiş bu filmi önceden izlemek Brugge antremanı yapmak gibioluyor.
1100’ lü yıllardan kalma katedraller ve ilk hastane de kanalların yanında göze çarpanlar. Kadınlar manastırı adlı manastırında ilk baharda beyazlı, sarılı lalelere ev sahipliği yapan görüntüsü de çok hoştu.
Şehirin meydanına inen cadde sağlı sollu mağazaları ile alışverişe çağırıyor. Şehir meydanında ise saat kulesi mevcut. Kulenin üstüne çıkmadık ama bazı forumlarda çıkılması gereken bir yer olduğundan bahsediliyor. Şehir meydanını yemek yemek için restoranlar çevrelemiş durumda ama siz daha ucuza kapatmak istiyorsanız, Fransa ve Belçika’nın fast food zinciri Quick’de de hamburger yiyebilirsiniz. Bunun haricnde Belçikanın en meşhur yemeği midyeyi (mussel) de yiyebilirsiniz. Midye bir çok şekilde pişiriliyor ama sanırım en meşhur olan kocaman bir tencere içinde haşlanmış midye. Önce kabuklarını çıkarıp yiyorlar, sonra da suyunu içiyorlar. Midye macerama Brüksel yazımda devam edeceğim.
Bunların dışında Bruggede de Belçikanın en meşhur ürünlerinden olan çikolata alabileceğiniz bir çok butik çikolata dükkanı var. Çikolata hariç waffle’ı da meshur bu ülkenin, ama waffle tam olarak bizim ülkemizdekine benzemiyor ve sadece üzerine çikolata sürüp yiyebiliyorlar. Her zaman meyve koymuyorlar.Bir başka yemek ise Hollanda ile ortak meşhur yemekleri patates kızartması. Şehirin hemen girişinde .Vincent’in yeri adlı mekan ünlüymüş ve çok eskilerden beri ayaktaymış. Bu mekan patatesin yanında güzel bir salata da vererek, kendini sıradanlıktan kurtarıyor. Burada da bir şeyler atıştırılabilir.
Karnınızı da doyurunca bu güzel şehrin sokaklarını gezin, zaten hemen bitecek. Çok eski binalarla, eski köprülerle bol bol karşılaşacaksınız. Daha sonra da bu sokaklardan dışarı çıkınca ortasında ilginç heykellerin bulunduğu meydana ulaşacaksınız. Heykeller çok ilginç, sular fışkırtarak da etrafı serinletiyorlar.
Brugge da sizi bir kaç saatliğine eski dönemlere götürüyor, tadı damağınızda bir gezi anısı bırakıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder