19 Kasım 2012 Pazartesi

Kapadokya Rüyası 1: Hoplaya zıplaya Paşabağı, Zelve


Bu sefer bekleme yapamıyacağım. Neredeyse son 2 -3 yıldır bir sürü yeri gezme fırsatım oldu, beni böylesine etkileyen bir yerle karşılaşmadım. Kapadokya, ismini güzel atlarından alan, bir zamanların Hristiyanlık merkezi olan, doğal oluşumları ile gerçekten bir Dünya harikası. Üstüne üstlük benim memleketimde (burnumuzum dibinde, ama ancak 30 yaşında gelebildim), kendi kültürümün de etkileşiminin bulunduğu dünyada bir tek.
Maceramız sevgilim T’nin yaklaşık 2-3 hafta başının etini yemem sonucu son anda haftsonunu Kapadokya’da geçirmeye karar vermemizle başladı. Hem  T’nin kuzeni de orada tur operatorü idi, onun bilgilerinden faydalanmak kötü mü olurdu? Pastırma sıcaklarının bastırması sonucu gündüzlerin gayet sıcak devam ettiği Kasım’ın ilk haftasında bize arkadaşımız D  de eşlik etti. Yaklaşık 3-4 saatlik yolculuk sonucunda vardık bu güzel memlekete. Yol boyunca hiçbir peri bacası görmemiş olmamıza rağmen, Ortahisar’a girer girmez gördüğümüz manzara daha önce oraları hiç görmemiş beni derinden etkiledi. Evet, bir sürü fotoğraf görmüştüm ama bu manzara karşısında ağzım açık kaldı. Peri bacaları, mağara kaya evler, normal evler (Nevşehir yöresinde evler Sarıtaş adında yöreye özel taştan yapılıyor. Birliği sağlamak amacıyla başka malzemeden ev yapılmıyor.) ve hayatınızdan hiç bir yerde göremeyeceğiniz mağaradan kaleler hepsi hepsi bir arada idi. Sağa mı bakayım, sola mı bakayım diye bilemeden (neyseki arabayı ben kullanmıyordum) kuzenle Paşabağı’nda görüşmeye karar verdik. Kendisinin özel turu olduğu için ancak bizi kısa bilgilendirmeler vererek yönlendirebiliyordu ama genel bilgiler dahilinde bu yöre bireysel gezilinilebilir. Bir istisna ise bu duruma daha sonra ballandıra ballandıra anlatacağım “yeraltı şehirleri”.




Hava hafif yağmur çiseliyordu ama Paşabağı açıkhava müzesi kıvamında da olsa çok güzeldi. Paşabağı yöresine giriş serbest, paralı değil. Üstüne üstlük güzel yollar var aralarda, dağ tepe tırmanmak istemeyenler için. Aslında bunu hayal edememiştim, ama bu yörede 2 gün bayağı tırmandık, hopladık zıpladık... mağara evlere, kiliseler çıkarken oldukça atraksiyon yaşadık. Dolasıyı ile bu bölgeye mutlaka rahat kıyafetler, trekking ayakkabısı ya da rahat spor ayakkabıları ile gitmek gerekiyor.
Bilgi, görgü böcüğü: Peribacaları Erciyes dağının çok eski dönemlerde volkanik haraketleri sonucu oluşmuştur. Kayalar dış koşullardan dolayı oyuldukça çeşit çeşit şekiller almıştır. İşte bizi hayretlere düşüren bu şekiller tamamen doğal oluşum sonucu iken, içindeki yerleşimler insan işidir. Bu kayaların içleri ise insanlar tarafından kazınmış (kolay kazınabilen yumuşak bir madde iken oksijenle temas edince çabuk sertleşen doku) ve yaşam alanları oluşturulmuştur.
Bilgi, görgü böcüğü: Paşabağı’nın eski adı “Rahipler Vadisi” imiş. Buradaki peribacalarının özelliği çok gövdeli ve başlı olmaları imiş. Zamanında burada mucizeleri ile Halep’te meşhur olup insanların yoğun ilgisinden kaçan bir aziz yaşamış. Azizin yaşadığı yüksek mağara evlerde ise, şu an turistler boy boy fotoğraf çektirmekte.


Biz de Paşabağı bölgesinde yürüdük, gün batımının çok güzel izlendiğinin duyduğumuz ama o saatlerde orada olmadığımız için yorum yapamayacağım tepeye çıktık. Etrafı seyre daldık. Sonbaharın sarı yaprakları ile daha da bezenmiş peribacalarını izlemeye doyamadan, karnımız kazınmaya başlamıştı. Biz de hemen Paşabağı’nın karşısındaki Celal’in yerinde incecik açılmış gözlemelerimizi yedik. Gözlemeler çok güzeldi. Tavsiye ederim. Gözlemelerin tadına vardıkça İtalya’da aç kalışımız aklıma geldi. Bir ohhhh diye iç geçirdim.

Oradan Zelve Vadisini gezmek için yola koyulduk. Müze girişi olan bu vadiye müze kartla bedavaya girebilirsiniz. Zelve adlı uzun vadinin sağı solu eski yerleşim bölgeleri (mağaraları) ile dolu. Çok azı hariç bir çok mağara ev ziyarete açık durumda. Çiğnenerek üretilen şaraplarının şaraphaneleri, güvercinlikleri, kiliseleri, at koşturarak buğday öğüttükleri odaları gezmeye değer.
Bilgi, görgü böcüğü:  Çok eskiden bu yörede yaşayanlar gelir elde ettikleri tarım için güvercin beslerlermiş. Güvercin dışkısı en hızlı etki eden ve en değerli gübre imiş. 



Biz de in çık in çık, bütün kiliselere girdik çıktık. İtalya’ya kadar gidip Vatikan’a girmemeyi tercih etmiş biri olarak, niye bu kiliselere girdim derseniz, Kapadokya’da ortam çok farklı. Resimler, haçlar bize çok bir şey ifade etmese de, bu insanlarla aynı toprakları paylaştık ve mağara kiliseler inanılmaz farklı, değişik. Avrupa’nın her yerinde gördüğümüz Hristiyanlıktan daha farklı, daha otantik bir yaşam tarzını sergiliyor bu kiliseler. O yüzden ben bayıldım, hepsini tek tek gezdim, Avrupa’da bir daha da kiliseye girmem dememe rağmen!
Bilgi, görgü böcüğü:  Zelve’de  9. ve 13. Yüzyıllarda Hristiyanlık için önemli bir merkez olmuş. Ama kiliselerin içindeki resimler Göreme yöresinde olduğu çok belli değil, bir kaç kalan resim ve haç kabartmalarından kiliseler anlaşılıyor.
Bilgi, görgü böcüğü: Zelve Mübadele’den sonra Türkler tarafından kullanılmış. Burada yaşayan Türkler de kendilerine bir cami yapıvermişler tabii. Ama yörenin başka bölgelerinde de görülebileceği üzere, çan kulesini minareye çevirerek ucuza kapatmışlar olayı. Bölgedeki yaşayanlar da 1962’de başka bir yere transfer edilmiş. Zelve şu an turistlerin baştan başa gezebileceği, peri bacaları ve mağara evleri ile muhteşem bir güzelliği seyreden bir vadi.
Kapadokya’ya gelince mutlaka gidilmesi gereken yerlerden biri Paşabağı ve Zelve. Zevkle gezdik, mutlaka mutlaka gidilmeli. Bu mistik, dünyada tek olan hava solunmalı...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder