Şimdi bana böyle
gezi yazısı olur mu diye sormayın… Son bayram tatilini erken başlatıp,
Yalıkavak’ın Ekim sonu muhteşem havasını bırakıp bayramda boşalan Angaramıza
dönüş yapmıştık. Ekimin son günlerinde pastırma sıcakları mıdır, kocakarı
sıcakları mıdır bilmem Angaramız da sonbahar renklerine bürünmesine rağmen
oldukça sıcaktı. (tabii ki gündüzleri) Biz de bunu fırsat bilip, kendimizi bomboş
sokaklara attık. Yıllardır gitmediğimiz Botanik bahçesine gittik.
Sonbaharın
renklerinin tadını çıkardık. Botanik
bahçesinin eski bitki serasının (Şu an Behzat Ç.’nin çekimlerinde kullanılan
mekan) köhne haline üzüldük. Bahçe biraz bakımsız geldi. Biz de tepelere
çıktık. Tepelerdeki ağaçlardaki tenis topu şeklindeki bitkilere merakla baktık,
bir tane evi süslemek için kaptıkJ) Böylece Yedigöller’den alıp sakladığımız
sarı yaprak, Likya yolundan aldığımız çam palamutuna üçüncü arkadaşı bulduk. Kardeş
yaptık, gönlümüz rahat… aşağı doğru indik..
En güzel sonbahar manzarasının
Basın Şehitleri Parkında olduğuna karar verip, Seğmenler parkına vardık, kıpkırmızı
ağaçlara baktık. Evet sonbahar Ankara’da da güzeldi. Ama karnımız acıktı… dedik
ki hemen Seğmenlerin tepesinde şehir manzaralı büfenin sandalyelerinde bir şeyler
atıştıralım. Ne zaman burada tost yesem, yediğim en iyi tost, içtiğim sallama
çay çok güzel geliyor. Ortamda mı acaba?
İşte geldik en
önemli konuya… Meğer bu büfenin dibindeki ağaçlara çay içenler sallama çayın
poşetini ağaca asmışlar, ağaç dilek ağacı gibi.. işte Lipton poşet çayı dilek
ağacı buradaymış. Ankarada olup da dilek dileyecek yer bulamayanlara tavsiye
edilir, tostunu ye çayını iç, as poşeti ağaca dileğini dile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder