Bu yazıyı geçen hafta
hemen geziden sonra yazmış olsaydım belki laptop hafif ayva kıvamından
uzaklaşıp karpuz kıvamına gelmiş göbeğimin üzerinde yuvarlanacak, ben de bu
yuvarlanmaya nasıl engel olurum diye düşünürken gözümün ucuyla T’nin lavlarını
püskürtmek için bekleyen yanardağ kıvamındaki göbeğini süzecektim. Şaka şaka
bunların hepsi hayal tabii ki. Bilmiyorum diğer grup elemanları kaç kilo
aldılar bu geziden ama biz yine endamımızı koruyarak havalı havalı azıcık bir
şişkinlik bile olmadan Antep Gurme
turizmden gelebildik. Hatta ben T’nin kilo bile verdiğini düşünüyorum,, ahh ahh
ben de o şöbiyetler, baklavalar, küşlemelerin üstüne Anadolu jetin sandviçini
yemeseydim ben de kesin incecik gelirdim ama boş boğazım dayanamadı. Geleneksel,
bayram ziyaretlerini eksik etmeden büyüyen her Türk genci (T bir istisna,
lütfen bu konuyu tartışmayalım) gibi ben de önüne gelen her şeyi yemeğe alışık
olmam bir yana otobüs- uçak parasının illaki hakkını vermek isteyen her Türk
bireyi gibi gözümden uyku aksa da mutlaka ikramları kaçırmam. Yemesem
de aylarca sürüneceğini bile bile, hatta parça pinçik olup kaşıkla yeneceğini
bile bile mutlaka alırım çubuk krakeri, sandviçi, keki illaki.
Nerelere geldim? Aslında
konuya 2 ince uzun kişilik olarak bir çok insanı sinir ederken nasıl da bir
gurme grubunun parçası olduğumuzu açıklamakla başlayacaktım. Sevgili kardeşim
ve yemek seçimi konusunda kendisine sonsuz güvenimiz, saygımız olan enişte E sayesinde
bu gruba havadan atlayarak katıldık. Yama olduğumuz grup kendileri ile ilk
tanıştığımızda özellikle T’nin boyuna posuna bakıp bizi yadırgasa da,, biz bir
kere torpilliydik oğlum….
Gurme grup İstanbul’dan
erken saatlerde geldiğinde Gaziantep’e, biz yama grubu olarak bir gece önceden gelip
de konakladığımız otelde (Uğurlu otel, fiyatı uygun ama biraz bakımsızdı. Bir
gece gibi kısa kalmalarda uygun olabilir. Bir de yeri çok merkezi… bir çok yere
yürüyerek gidebiliyorsunuz) mışıl mışıl uyumakla meşguldük. Taa ki gurme
ekibinin ısrarlı telefonları ile karlı bir Antep sabahına kalkana kadar. O gün
o kadar çok şey yenilecekti ki, bir saniye bile zaman kaybedilemezdi. Hemen kış
koşullarına uygun içliğimi (Antep hiç ummadığım kadar soğuktu), rahat pantolonumu
(bu sefer gerçekten rahat yürümek için değil, rahat yemek yemek için pantolon
aldım yanıma… Lezzetli yemekleri sıkışık bir göbeğin düğme ile savaşıyla gölgelemek
asla istemem değil mi?),her zaman ki mütemmim-cüzim canım fotoğraf makinemi, şapkamı
beremi ve T’mi kaptım hemen koşa koşa istikamet Katmerci Zekeriya Usta…
Neyse ki otelimize çok
yakındı da 5 dakikaya vardık Katmerciye yoksa gurmelerin sabrı taşabilirdi.
Kendileri katmerlerini yalayıp yuttukları için bir sonraki yemeğe hazır bir şekilde
heyecanla bekliyorlardı. Katmerci küçücük bir dükkân… Bir tarafta masalar, bir
tarafta da ocak var. Asıl usta Zekeriya kasada otururken, samimi(fotoğrafta
gördüğünüz) oğlu da müşteriler ile ilgileniyor, onları memnun ediyor. Zaten o etmese
de katmer çok memnun ediyor. Yan tarafta da ustalar katmerleri emek emek işliyor.
Oturacak yer çok olmadığı için gurmeler
bizi beklemeye söz vererek, bir sonraki mekâna giderek biz katmercide bıraktılar.
Neyse ki canım kardeşimi rehin aldık yoksa biz asla gurmelere yetişemezdik. Gurme
baskısı olmadan muhteşem katmeri sütle mideye indirdik.
Kural 1: Katmer sütle
çok güzel oluyor. Zekeriya Usta’nın dükkânı Pazar günleri açık olsa da 11’den
sonraya katmer kalmıyor. Dükkan da kapanabilir. Erkenden katmerinizi mutlaka
mideye indirin, pişman olmazsınız. Zekeriya usta mutlaka ziyareti hak ediyor.
Puanlama 1:
Gurmelerimiz Zekeriya Ustanın bol fıstık, manda kaymağı ve incecik hamurdan
yapılmış katmerine 10 üzerinden 11 veriyor. Hani benim fikrimi sorar mısınız
bilmem ama, katmer çok güzeldi fakat güne tatlıyla başlamak beni biraz yordu. Yine
de bir Antep gezisi asla burada katmer yemeden bitirilemez.
Katmerciden çıkıp, koştura
koştura Metanet Lokantasına gittik. Yine bir esnaf lokantası görüntüsü yapışmış
mekânda bizim gurmeler içtikleri çorbanın tadı damaklarından zevkten dört köşe
olmuşken biz de karnımız katmerle coşmaya devam ederken bol sarımsaklı Beyran
çorbası istedik. Ama bu sefer canım kardeşim, T ve ben paylaştık. Tahmin edersiniz
ki katmeri de T ile paylaşmıştık ama yine de çok toktuk çok. Normalde tokken
bir yemeğin tadını almak zordur ama bu çorba yumuşacık etleri ile çok lezzetli
idi. Çorba zaten hemen gözünüzün önünde yapılıyor ve yağmurlu- kapalı havadan
dolayı mı düşüncelidir bilmem, yoksa kameralara alışkın olmadığı için mi
ustamız dalgın bakışlarla etleri elleri ile lime lime edip yumuşacık yapıyordu…
Şimdi mideye giriyor, ortada bir şey kalmıyor diye bu sanat değil mi? Hayır, en
güzel sanat bu olmalı, hem de karnımız doyuyor :)
Kural 2: Metanet
lokantası da Pazar günleri açık ama 11’den önce etleri bitiveriyor. Bu tecrübeyi
ikinci kez çorba içmek isteyen gurmelerimiz de yaşadılar. Siz siz olun bu Antep’lilerin
vücut saatleri nasıl çalışıyor, nasıl bir sindirim sistemleri var diye teknik
ayrıntılara takılmayın, aralarda sakız mı çiğnersiniz soda mı içersiniz size
kalmış 11 olmadan Katmeri ve Beyran çorbasını mideye indiriverin. Bu arada kelle
paçası da çok güzelmiş bu lokantanın, biz denemedik ama haberiniz olsun.
Puanlama 2:
Gurmelerimiz Beyran çorbasını çok beğenip yine 10 üzerinden 11 vererek çorbanın
hakkını verdiler.
Bir sonraki mekânımız
Halil Usta da aranıp, 1 gibi eti bitmeden yiyeceğimiz küşleleri de
garantiledikten sonra saatlerimiz 10.30’u gösteriyordu. 2 saatte hem
yediklerimizi eritip, yeni lezzetlere yer açmak hem de Antep gezisine yemekten
başka çeşnilerde katabilmek adına hemen taksilere atlayıp Zeugma müzesine yol
aldık. İtiraf ediyorum bu geziye gelmeden önce beni en çok heyecanlandıran
etkinlik Zeugma müzesiydi ve inanın bu Dünyanın en büyük mozaik müzesi, Zeugma’nın
bir kısmının sular altında kalması ile yaşadığı mağduriyeti saklar gibi
ihtişamı ile bizi çok etkiledi.
Kural 3: İç mimarisi
ile dikkat çeken, müze kartın da geçerli olduğu olan bu müze mutlaka ama mutlaka
gezilmeli. Sırf bu müze için bile Antep’e gidilir. Müzenin üç boyutlu filmi de
güzeldi ama film daha geliştirilebilir. Zeugma hakkında, oradaki yaşam hakkında
canlandırma ya da animasyonlarla daha uzun daha kapsamlı bir film daha tatmin
edici olacaktır eminim.
Yine de müze, Zeugmada villaların tabanını ve havuzların tabanını kaplayan, çoğu Yunan tanrılarının
hikâyeleri ile süslü mozaikleri ile hayranlık verici. Bir mozaikte Zeus’un
çapkınlıklarını izlerken, birinde aşk tanrısı Eros’un nasıl işini ciddi yaptığını,
başka bir yerde de Afrodit’in nasıl kıskanç olduğunu görebiliyoruz.
Bir gruba mozaiklerin
hikayesini anlatan tatlı amcanın dediği gibi, mozaik ustaları doğadan
buldukları taşları yonta yonta mozaiklerde karakterlerin yüz ifadelerini bile
verebilecek derecede başarılılarmış.
Büyüleyici mozaiklere hayran
kalırken, bir yandan da insanın içi burkuluyor. Her ne kadar suların altında
olabildiğince en az hazine kalması için kısa zamanda çok büyük işler başarmış
olsa da arkeologlar, tarihçiler ve Zeugma kazılarında emeği geçen herkes, bir
kısım hazine de sular altında kaldı, bir kısım mozaik de tarih kaçakçıları
tarafından çalınmış. O yüzden bazı mozaikler yarım yarım. Hatta Zeugma’nın
simgesi haline gelmiş Çingene kız kaybolan kocaman bir mozaik parçasının o
kadar küçük bir kısmını oluşturuyor. Çingene kız diğer mozaiklerden farklı
olarak özel karanlık bir odada sergileniyor. Diğer mozaiklere göre çok küçük
haklı olarak kocaman bir mozaiğin parçası olduğu için. Her mozaiğin hikayesi var
müzede, kimi kaçırıldığı yurt dışındaki özel müzeden kültür bakanlığınca parayla
alınıp müzeye getirilmiş, kimi tüm çabalara rağmen kurtarılamamış sular altında
kalmış, şükür ki teknik bir aksaklık nedeniyle baraj sularının geri çekilmesi
ile ertesi gün kurtarılmış. Zeugma’dan çıkarılan ve altın gözleriyle size ateş
ateş bakan savaş tanrısının himayesinde, yine Zeugma’dan çıkarılmış orijinal sütunlar
altında mozaikler ana vatanlarında olmasa da ihtişamlarını sergilemeye devam
ediyorlar.
Puanlama : Zeugma’ya 10 üzerinden 1000 veriyorum. Çok mu
abarttım? Bu soruyu ancak mozaikleri kendi gözlerinizle gördüğünüzde cevaplayabilirsiniz.
Bu kadar hayranlık ve
melankolinin üzerine Zeugma müzesinin hemen iki sokak arkasında Halil Usta’nın
yerinde üzüntümüzü yiyerek atmalıydık. İki saat boyunca müzede her mozağin
önünde hayran hayran geçirdiğimiz dakikalar, damla sakızı ve küşleme heyecanı
ile perçinlenmiş Antep soğuğu acıkmamıza çoktan neden olmuştu bile. Hemen Halil
Ustanın saat Cumartesi 1 olmasına rağmen tıklım tıklım olan dükkanından
kendimize yer bulup simit kebabı ve küşleme istedik. Simit kebabı susamlı Adana
kebabına benziyordu. Adana kebabını hiç sevmediğim için simit kebabına da çok sempatik
yaklaşamadım ama çatalın bile kesebildiği küşlemeye bayıldım. İkinci porsiyona
ortak olma çabalarımı gören şampiyonlar ligi gurmeleri bana lig bile atlattılar
Halil Usta’daki performansımı görünce:))
Kural 4: Halil Usta’nın
yeri Pazar günleri kapalı çünkü usta Pazar günlerini hayvan seçmeye ve kesmeye
ayırıyormuş. Halil usta taksicilerden öğrendiğimize göre çok yardımsever
kişiliği ile de dikkat çekiyormuş. Bu muhteşem lezzeti gurmelerimizden E daha
önceki gelişinde cumartesi 3’te bile tadamamış, et kalmadığı için haberiniz ola…
Kısacası Halil Usta’nın etini öğleden sonraya bırakma.
Puanlama: Gurmelerimiz
küşlemeye 10 üzerinde 11 verirken, küşlemenin gölgesinde kalmış simit kebabına 10
üzerinden 7,5 veriyorlar.
Artık biraz sindirim
sitemlerimizi rahatlatmak amacıyla ara vermeye ve kendimizi tarihi Tahmis
kahvesinde dinlenmeye almaya karar veriyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder