15 Ocak 2013 Salı

Gaziantep gurme turizm 1: Zeugma'dan önce tıka basa

Bu yazıyı geçen hafta hemen geziden sonra yazmış olsaydım belki laptop hafif ayva kıvamından uzaklaşıp karpuz kıvamına gelmiş göbeğimin üzerinde yuvarlanacak, ben de bu yuvarlanmaya nasıl engel olurum diye düşünürken gözümün ucuyla T’nin lavlarını püskürtmek için bekleyen yanardağ kıvamındaki göbeğini süzecektim. Şaka şaka bunların hepsi hayal tabii ki. Bilmiyorum diğer grup elemanları kaç kilo aldılar bu geziden ama biz yine endamımızı koruyarak havalı havalı azıcık bir şişkinlik bile olmadan Antep Gurme turizmden gelebildik. Hatta ben T’nin kilo bile verdiğini düşünüyorum,, ahh ahh ben de o şöbiyetler, baklavalar, küşlemelerin üstüne Anadolu jetin sandviçini yemeseydim ben de kesin incecik gelirdim ama boş boğazım dayanamadı. Geleneksel, bayram ziyaretlerini eksik etmeden büyüyen her Türk genci (T bir istisna, lütfen bu konuyu tartışmayalım) gibi ben de önüne gelen her şeyi yemeğe alışık olmam bir yana otobüs- uçak parasının illaki hakkını vermek isteyen her Türk bireyi gibi gözümden uyku aksa da mutlaka ikramları kaçırmam. Yemesem de aylarca sürüneceğini bile bile, hatta parça pinçik olup kaşıkla yeneceğini bile bile mutlaka alırım çubuk krakeri, sandviçi, keki illaki.

Nerelere geldim? Aslında konuya 2 ince uzun kişilik olarak bir çok insanı sinir ederken nasıl da bir gurme grubunun parçası olduğumuzu açıklamakla başlayacaktım. Sevgili kardeşim ve yemek seçimi konusunda kendisine sonsuz güvenimiz, saygımız olan enişte E sayesinde bu gruba havadan atlayarak katıldık. Yama olduğumuz grup kendileri ile ilk tanıştığımızda özellikle T’nin boyuna posuna bakıp bizi yadırgasa da,, biz bir kere torpilliydik oğlum….

Gurme grup İstanbul’dan erken saatlerde geldiğinde Gaziantep’e, biz yama grubu olarak bir gece önceden gelip de konakladığımız otelde (Uğurlu otel, fiyatı uygun ama biraz bakımsızdı. Bir gece gibi kısa kalmalarda uygun olabilir. Bir de yeri çok merkezi… bir çok yere yürüyerek gidebiliyorsunuz) mışıl mışıl uyumakla meşguldük. Taa ki gurme ekibinin ısrarlı telefonları ile karlı bir Antep sabahına kalkana kadar. O gün o kadar çok şey yenilecekti ki, bir saniye bile zaman kaybedilemezdi. Hemen kış koşullarına uygun içliğimi (Antep hiç ummadığım kadar soğuktu), rahat pantolonumu (bu sefer gerçekten rahat yürümek için değil, rahat yemek yemek için pantolon aldım yanıma… Lezzetli yemekleri sıkışık bir göbeğin düğme ile savaşıyla gölgelemek asla istemem değil mi?),her zaman ki mütemmim-cüzim canım fotoğraf makinemi, şapkamı beremi ve T’mi kaptım hemen koşa koşa istikamet Katmerci Zekeriya Usta…









Neyse ki otelimize çok yakındı da 5 dakikaya vardık Katmerciye yoksa gurmelerin sabrı taşabilirdi. Kendileri katmerlerini yalayıp yuttukları için bir sonraki yemeğe hazır bir şekilde heyecanla bekliyorlardı. Katmerci küçücük bir dükkân… Bir tarafta masalar, bir tarafta da ocak var. Asıl usta Zekeriya kasada otururken, samimi(fotoğrafta gördüğünüz) oğlu da müşteriler ile ilgileniyor, onları memnun ediyor. Zaten o etmese de katmer çok memnun ediyor. Yan tarafta da ustalar katmerleri emek emek işliyor.  Oturacak yer çok olmadığı için gurmeler bizi beklemeye söz vererek, bir sonraki mekâna giderek biz katmercide bıraktılar. Neyse ki canım kardeşimi rehin aldık yoksa biz asla gurmelere yetişemezdik. Gurme baskısı olmadan muhteşem katmeri sütle mideye indirdik.






Kural 1: Katmer sütle çok güzel oluyor. Zekeriya Usta’nın dükkânı Pazar günleri açık olsa da 11’den sonraya katmer kalmıyor. Dükkan da kapanabilir. Erkenden katmerinizi mutlaka mideye indirin, pişman olmazsınız. Zekeriya usta mutlaka ziyareti hak ediyor.
Puanlama 1: Gurmelerimiz Zekeriya Ustanın bol fıstık, manda kaymağı ve incecik hamurdan yapılmış katmerine 10 üzerinden 11 veriyor. Hani benim fikrimi sorar mısınız bilmem ama, katmer çok güzeldi fakat güne tatlıyla başlamak beni biraz yordu. Yine de bir Antep gezisi asla burada katmer yemeden bitirilemez.









Katmerciden çıkıp, koştura koştura Metanet Lokantasına gittik. Yine bir esnaf lokantası görüntüsü yapışmış mekânda bizim gurmeler içtikleri çorbanın tadı damaklarından zevkten dört köşe olmuşken biz de karnımız katmerle coşmaya devam ederken bol sarımsaklı Beyran çorbası istedik. Ama bu sefer canım kardeşim, T ve ben paylaştık. Tahmin edersiniz ki katmeri de T ile paylaşmıştık ama yine de çok toktuk çok. Normalde tokken bir yemeğin tadını almak zordur ama bu çorba yumuşacık etleri ile çok lezzetli idi. Çorba zaten hemen gözünüzün önünde yapılıyor ve yağmurlu- kapalı havadan dolayı mı düşüncelidir bilmem, yoksa kameralara alışkın olmadığı için mi ustamız dalgın bakışlarla etleri elleri ile lime lime edip yumuşacık yapıyordu… Şimdi mideye giriyor, ortada bir şey kalmıyor diye bu sanat değil mi? Hayır, en güzel sanat bu olmalı, hem de karnımız doyuyor :)

Kural 2: Metanet lokantası da Pazar günleri açık ama 11’den önce etleri bitiveriyor. Bu tecrübeyi ikinci kez çorba içmek isteyen gurmelerimiz de yaşadılar. Siz siz olun bu Antep’lilerin vücut saatleri nasıl çalışıyor, nasıl bir sindirim sistemleri var diye teknik ayrıntılara takılmayın, aralarda sakız mı çiğnersiniz soda mı içersiniz size kalmış 11 olmadan Katmeri ve Beyran çorbasını mideye indiriverin. Bu arada kelle paçası da çok güzelmiş bu lokantanın, biz denemedik ama haberiniz olsun.

Puanlama 2: Gurmelerimiz Beyran çorbasını çok beğenip yine 10 üzerinden 11 vererek çorbanın hakkını verdiler.



Bir sonraki mekânımız Halil Usta da aranıp, 1 gibi eti bitmeden yiyeceğimiz küşleleri de garantiledikten sonra saatlerimiz 10.30’u gösteriyordu. 2 saatte hem yediklerimizi eritip, yeni lezzetlere yer açmak hem de Antep gezisine yemekten başka çeşnilerde katabilmek adına hemen taksilere atlayıp Zeugma müzesine yol aldık. İtiraf ediyorum bu geziye gelmeden önce beni en çok heyecanlandıran etkinlik Zeugma müzesiydi ve inanın bu Dünyanın en büyük mozaik müzesi, Zeugma’nın bir kısmının sular altında kalması ile yaşadığı mağduriyeti saklar gibi ihtişamı ile bizi çok etkiledi.

Kural 3: İç mimarisi ile dikkat çeken, müze kartın da geçerli olduğu olan bu müze mutlaka ama mutlaka gezilmeli. Sırf bu müze için bile Antep’e gidilir. Müzenin üç boyutlu filmi de güzeldi ama film daha geliştirilebilir. Zeugma hakkında, oradaki yaşam hakkında canlandırma ya da animasyonlarla daha uzun daha kapsamlı bir film daha tatmin edici olacaktır eminim. 






Yine de müze, Zeugmada villaların tabanını ve havuzların tabanını kaplayan, çoğu Yunan tanrılarının hikâyeleri ile süslü mozaikleri ile hayranlık verici. Bir mozaikte Zeus’un çapkınlıklarını izlerken, birinde aşk tanrısı Eros’un nasıl işini ciddi yaptığını, başka bir yerde de Afrodit’in nasıl kıskanç olduğunu görebiliyoruz.
Bir gruba mozaiklerin hikayesini anlatan tatlı amcanın dediği gibi, mozaik ustaları doğadan buldukları taşları yonta yonta mozaiklerde karakterlerin yüz ifadelerini bile verebilecek derecede başarılılarmış.









Büyüleyici mozaiklere hayran kalırken, bir yandan da insanın içi burkuluyor. Her ne kadar suların altında olabildiğince en az hazine kalması için kısa zamanda çok büyük işler başarmış olsa da arkeologlar, tarihçiler ve Zeugma kazılarında emeği geçen herkes, bir kısım hazine de sular altında kaldı, bir kısım mozaik de tarih kaçakçıları tarafından çalınmış. O yüzden bazı mozaikler yarım yarım. Hatta Zeugma’nın simgesi haline gelmiş Çingene kız kaybolan kocaman bir mozaik parçasının o kadar küçük bir kısmını oluşturuyor. Çingene kız diğer mozaiklerden farklı olarak özel karanlık bir odada sergileniyor. Diğer mozaiklere göre çok küçük haklı olarak kocaman bir mozaiğin parçası olduğu için. Her mozaiğin hikayesi var müzede, kimi kaçırıldığı yurt dışındaki özel müzeden kültür bakanlığınca parayla alınıp müzeye getirilmiş, kimi tüm çabalara rağmen kurtarılamamış sular altında kalmış, şükür ki teknik bir aksaklık nedeniyle baraj sularının geri çekilmesi ile ertesi gün kurtarılmış. Zeugma’dan çıkarılan ve altın gözleriyle size ateş ateş bakan savaş tanrısının himayesinde, yine Zeugma’dan çıkarılmış orijinal sütunlar altında mozaikler ana vatanlarında olmasa da ihtişamlarını sergilemeye devam ediyorlar. 







Puanlama :  Zeugma’ya 10 üzerinden 1000 veriyorum. Çok mu abarttım? Bu soruyu ancak mozaikleri kendi gözlerinizle gördüğünüzde cevaplayabilirsiniz.

Bu kadar hayranlık ve melankolinin üzerine Zeugma müzesinin hemen iki sokak arkasında Halil Usta’nın yerinde üzüntümüzü yiyerek atmalıydık. İki saat boyunca müzede her mozağin önünde hayran hayran geçirdiğimiz dakikalar, damla sakızı ve küşleme heyecanı ile perçinlenmiş Antep soğuğu acıkmamıza çoktan neden olmuştu bile. Hemen Halil Ustanın saat Cumartesi 1 olmasına rağmen tıklım tıklım olan dükkanından kendimize yer bulup simit kebabı ve küşleme istedik. Simit kebabı susamlı Adana kebabına benziyordu. Adana kebabını hiç sevmediğim için simit kebabına da çok sempatik yaklaşamadım ama çatalın bile kesebildiği küşlemeye bayıldım. İkinci porsiyona ortak olma çabalarımı gören şampiyonlar ligi gurmeleri bana lig bile atlattılar Halil Usta’daki performansımı görünce:))
Kural 4: Halil Usta’nın yeri Pazar günleri kapalı çünkü usta Pazar günlerini hayvan seçmeye ve kesmeye ayırıyormuş. Halil usta taksicilerden öğrendiğimize göre çok yardımsever kişiliği ile de dikkat çekiyormuş. Bu muhteşem lezzeti gurmelerimizden E daha önceki gelişinde cumartesi 3’te bile tadamamış, et kalmadığı için haberiniz ola… Kısacası Halil Usta’nın etini öğleden sonraya bırakma.

Puanlama: Gurmelerimiz küşlemeye 10 üzerinde 11 verirken, küşlemenin gölgesinde kalmış simit kebabına 10 üzerinden 7,5 veriyorlar.
Artık biraz sindirim sitemlerimizi rahatlatmak amacıyla ara vermeye ve kendimizi tarihi Tahmis kahvesinde dinlenmeye almaya karar veriyoruz. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder