9 Nisan 2013 Salı

Hoppidi Hoppidi Likya Yolu: Mezarlar ülkesine arkeolojik bir bakış


Sanki bir ölüler ülkesidir Likya. Kaya mezarları, lahitler, ölümlüleri ile ayaktadır. Mezarlar önemlidir Likyalılar için, ölümden sonraki hayat da ihtişamlı olmalıdır, birlikte olunmalıdır aileler ile…
Aslında Işık ülkesidir Likya, Akdeniz’in yeşille buluştuğu çizgiden bazen kaya mezarları bazen de deprem sonucu su içinde kalmış mezarları ile günümüze ışık tutar.
Biraz sonra bahsedeceğim kitapta da anlatılan Patara’da Bulunan Yol Kılavuzu Anıtında birbirine bağlanan kentlerin yollarıdır Likya yolu, şimdilerde yüzlerce yabancı ve onlarca Türk’ün akın akın trekking yapmak için gittiği.  Bazen kızarım bizlere, yaşadığımız toprakların eski toplumlarından kalan eserler ilgimizi çekmezken, akın akın gelen turistleri görünce. Ne de olsa bir yerde atalarımız olur bu topraklarda yaşayanlar, biraz tanımaktan ne çıkar. Hangi ülkede bu kadar zenginlik vardır, hangi ülkeye bu kadar hırsız uğramıştır ev sahipleri evlerini iyi koruyamadığı için. Hangi ülkenin binlerce yıl geçmişe ulaşan çeşit çeşit kültürü vardır, kendi insanları geçmişle bu kadar ilgisizken.
İşte Nevzat Çevik de Taşların İzinde Likya kitabının sonsözünde bunu vurgulamış. Daha yaşadığımız topraklardaki eserleri görmeden Kahire’deki piramitleri gören insanımızın çok olmasından dem vurmuş, yazdığı kitapla birazcık bizi bu toprakları paylaştığımız insanları tanımaya çağırarak. Birazcık bizlerin ilgisini çekmeye çalışmış yazar, kitabı bol bol fotoğraflarla ve çizimlerle bezeyerek.
Ben de ne zamandır arkeolojiye olan merakımı tırmandırdım ya, Kairalılar, Frigler, Hititler, Likyalılar derken okuyorum mitoloji, arkeoloji kitaplarını sıra sıra.
Taşların İzinde Likya kitabını ise Cate Clow’un Likya Yolu rehber kitabını bulmak için hummalı bir araştırmaya girdiğimde almıştım. Ama geçen sene hoppidi hoppidi Likya yolu macerasının Fethiye yöresinde fazla antik kent ile karşılaşmayınca kitabı kütüphaneme kaldırmıştım. Bu sene arkeolojiye ilgimin daha da artması ve Likya yolu planlarına antik kentlerin de katılması ile bu eski kentleri öğrenmeye karar verdim ve kitabı tekrar elime alıp dikkatlice okudum, yeni bir şeyler öğrenmenin verdiği mutluluk hissi ile.
Kitap Likyalıların genel yaşantıları, tarihleri hakkında birçok bilgi veriyor. Sonra da kentleri tek tek anlatmaya başlıyor. Bazen o şehirlerde yürüyor gibi hissediyorsunuz bazen de fazla detayın içinde kalmış gibi. Ksanthos şehrindeki toplu intiharları okurken içiniz buruluyor. Sonra da zamana meydan okuyan mezarları ile etkiliyor Likya sizi.  Ama keşke daha masalsı bir dille yazılmış, efsaneler de olsaydı bu kitabın içinde. Ne yalan söyleyeyim, şehirler birbirine benzer şekilde anlatılmaya başlanınca sıkılmaya başlayıp son birkaç şehri okumadan atladım. Tabii ki yazarımız hem arkeoloji okurlarını memnun edebilmek hem de diğer okuyucuları sıkmadan ilgilerini çekebilmek için titizlikle çalışmış ama sanki biraz da aralara efsaneler koyup neşelendirse miydi bizi?
Yine de mutluyum artık Likya yollarında hoppidi hoppidi yürürken daha bilinçli yürüyeceğim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder