8 Şubat 2014 Cumartesi

Yollar çıkar Asos'a


Bozcaada’dan az hüzünlü bol huzurlu ayrılırken, hemen iskele yakınındaki satıcılardan küçük bir domates reçeli kaptım. T pek sevmedi ama ben kökeni Girit’ten gelen komşumuz Şüküfe teyzemin yaptığı muhteşem reçeli hatırlayıp, yine benzerini bulabilir miyim acaba diye kaptım. Umarım güzeldir daha tadamadım.
Feribottan inip yaklaşık 1 saat sonra önce Assos Kadırga Koyuna ulaştık. Hemen girişteki Asos Park Otel’e beğenip hemen yerleştik. Otel güzel temiz, plaja çok yakın.. havuzu ve gün içinde gayet güzel zaman geçirebileceğiniz ağaçlık alanı da var. Odalar da hem geniş hem ferah olması ile bize kendini sevdirdi. Balkondan dışarı çıkınca dışarıda zeytin ağaçlarının gölgesinde olmak çok güzeldi. Bu arada akşam yemeği de iyiydi otelin. Kısacası mevsimden ötürü cebimizi de çok yakmadığı için hem otelden hem de sessiz sakin Kadırga koyundan çok memnun kaldık. Oteldekiler Asos’un aşır meşhur yeri antik iskele ve antik kentte gezmek için 2-3 saat size yeter deyince biz de kendimizi hemen denize attık.



Kadırga koyunun plajı oldukça uzun, plaj boyunca yeme içme için mekanlar ve oteller sıralanmış. Deniz de taşlık, çabuk da derinleşiyor. Bazı oteller plajlarına atlamak için iskele de koymuşlar. Deniz çok soğuktur diye bizi boşuna korkutmuşlar, çok hafif dalgalı deniz Eylül ayında gayet güzeldi. Ama ben soğuk denize girmeye alıştım ona göre. Çıkınca hafif esen sıcak rüzgar da şezlonga iyice yapışmamıza neden oluyordu. Ama en güzeli ise Yahya Usta’nın dondurması idi. Asos’un birçok yerinde var bu adamın dondurmaları, üzerinde de hep gazetelere çıkmış meşhur Asos dondurması yazıyor. Ben aslında yemeden önce bilmiyordum bu durumu çünkü kuzey Ege’de her şey herkes meşhur: meşhur Cunda dondurması, meşhur Asos balıkçısı, meşhur Ayvalık zeytini vırt da vırt.. Herkes mi meşhur arkadaşım burada. Her neyse akşam fark ettim ki Asos’Ta  2 adet ana dondurmacı  var. Rakipler. Yahya usta ve Ali usta… belki de kardeştirler, belki de eskiden en sıkı pampa...onu bilemeyiz ama şimdi en sıkı rakipler.



Neyse ben bilmeden Yahya Usta’nın dondurmasını yedim ya bayıldım… o karadutla damla sakızı nasıl bir sentezdi? Bayıldım... etraftaki zeytinler bile gözüme görünmedi… öyle güzel dondurma .. yanlış anlaşılmasın tam bana göre fazla tatlı değil kıvamında… ah neredeyse en sevdiğim Ankara Yenimahalle Vardar dondurmamı bile unutturdu bana. Kısacası ila ki yenilesi bir dondurma bu Yahya amcanın dondurması.  Ali ustayı maalesef tadamadım.


Hemen üstümüzü giyinip gün batımına kadar Assos Behramkale ve antik iskeleyi gezelim dedik. Kadırga koyuna çok yakın antik kent ve civarındaki yerleşim birimi yaklaşık 4 km. Neyse gittik Behramkale’ye. Ortalıkta hiç tabela yok orada tarihi eser olduğuna dair. Çeşmenin yanına park edip, kekik kokulu sokaklarla dolu taş evlerle dolu yokuşu çıkıyorsunuz. Yine hiç tabela yok ortalıkta, burnunuz iyi koku alacak. Tepeye çıkıyorsunuz Apollon tapınağı (saat 7’de kapanıyor, yazın gün batımı seyredilmez, müze kart geçerli ya da 2013 tam giriş fiyatı 8 tl) heybetli bir şekilde dağın tepesinden bir yandan denize dimdik, bir yandan da yemyeşil zeytin kokulu ormana bakıyor. Gün batımını izlemek çok zevkli Apollon tapınağında. Ta bu tepelere nasıl dikmişler böyle bir güzelliği diyor insan. Küfür küfür esiyor, ayaklarınızın altında mükemmel bir güzellik burnunuz da zeytin, limon, kekik kokusu. Bir taraf yemyeşil,  bir taraf masmavi. Güneş bile zor ayrılıyor bu güzellikten her gün görmesine rağmen. 



Güzelliğin fotolarını koyuyorum buraya… çıkıyoruz tapınaktan.. Taa tapınağın yapıldığı milattan önce zamanlardan kaldığına neredeyse emin olduğumuz taş sokaklardan iniyoruz, sağlı sollu taş evler. Asos ve civarında güney Ege’de olduğu gibi kireç badanalı evlere değil daha çok kahverengi taş evlere rastlıyoruz, çünkü o civarda taş çıkarılıyormuş. Dolayısıyla evler dışarıdan görsel olarak çok güzel ve ormanla çok uyumlu gözüküyor. Demek ki Asos’ta tapınağa çıkarken yolları sora sora ve iyi ayakkabıyla çıkmanız önerilir. Hiçbir yerde tabela da olmaması cabası.


Arabayla hoplaya zıplaya iniyoruz,, yollar taştan asfaltlanmamış,, antik iskele ve meşhur Asos’a doğru yol alıyoruz. Yol çok dar ve tek tarafı uçurum… çok dikkatli gitmek gerekiyor. İki normal araba yan yana kıl payı geçiyor, inerken sol tarafımızda antik tiyatro ve nekropolu görüyoruz ama gün batacak fazla zaman kaybetmeyelim. Hele bu dar yolda gece gece gitmeye gerek yok. Kıyıya iniyoruz antik iskele denilen yere uşalıyoruz (hala antik iskele hangisi anlayamadım tahmin edersiniz yine tabela yok). Kıyı boyunca balık lokantalarının sıralandığı, küçücük bir mekan Asos, beklediğimden daha da küçük. Çok fazla yürünüp gezilecek yeri de yok buranın. Biraz Gümüşlük biraz Selimiye ama taş evler daha farklı bir hava veriyor buraya orası kesin. Denize girmek için oteller hep denizin üzerine tahtadan iskeleler yapmışlar. Hava kararmakta ve esmekte idi. Tahmin edersiniz ki denizde sadece deniz canlıları vardı. Çok değil yarım saat geçirdikten sonra orada Kadırga koyunun huzur dolu geniş sahiline atalım kendimizi dedik.





Ya o sabah Kadırga koyundan ayrılmak hiç kolay oldu mu, hayır? Deniz öyle güzel öyle berraktı ki… hem de ılıktı. 2 kere girdim. Böyle güzel, berrak deniz görmemiştim uzun zamandır. O kadar temiz ki deniz, balık sürüsü bile kovaladı beni minik minik. Gerçi denizde sabahın köründe tek canlı ben olduğuma göre ne yapsın balıklar bir beni buldular sabah sporu için. Sonra başkaları ve T’de geldi de biraz rahatladım peşimdeki şirin yaratıklardan.  Ama yerliler dedi ki orada deniz hep dalgalı olurmuş, gün içinde ne olacağı belli olmazmış, bizim şansımıza deniz süpermiş..
Çok şanslıyız desenize,, ,acaba bir daha gidişimizde de o kadar şanslı olur muyuz?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder