1 Şubat 2014 Cumartesi

Telaşsız yaşanmalıdır hayat Bozcaada'da.....

Telaşsız yaşanmalıdır hayat Bozcada'da.. Bazen masalarda uzun sohbetin kırıntıları bırakılmalı, bazen de rüzgarı arkana alıp kadeh kaldırılmalıdır günbatımına.... Ege denizinin en uç noktasından selam çakılmalıdır, ürkek yolculara..



Mavi boncuk Bozcaada’ya doğru tekerleklerini çevirdi.  Bozcada’nın rüzgarlı sokaklarında gezmeyi, bağ bozumuna katılmayı, adanın yüzyıllardır devam eden şarap geleneğini tatmayı hedeflemiştik. Ama herşeyi yapamadık, neden derseniz tam da yeni alkol yasasının başladığı günlerde adaya girmiştik. Bundan ileriki satırlarda bahsedeceğim önce Bozcaada’ya nasıl gittik biraz ondan bahsedeyim.
Adaya Çanakkale merkezden (günün erken saatlerinden, sefer sayısı çok az) ya da Geyikli iskelesinden (gün içinde bir çok sefer var) feribotla geçilebilir. Bu arada Gökçeada’dan da feribotlar varmış. Saatler her sene değiştiği için ilgili internet sitelerinden takip edilebilir.
Geyikli iskelesine ulaşmak da merkezden yaklaşık 1 saat sürüyor. İster direk Geyikli’ye, ister bağların bahçelerin arasından rüzgar gülleri manzarası ile. Feribot yolculuğu da yaklaşık yarım saat sürüyor.


Sizlere bir sabah boyunca bana arkadaşlık eden fotoğraflarda da gördüğünüz köpecik ile gezdiğimiz sokakların ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen kale civarının fotoğraflarını koyuyorum. Bozcada'nın da muhtarların kediler ve köpekler olduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.





Sonra da ver elini Cumbalı eski Rum evleri ile şirin merkezini çevreleyen uçsuz bucaksız üzüm bağlarının üstünde hüküm sürdüğü Bozcaada… Tam bağ bozumunda geldiğimiz için olmalı her yerde üzüm taşıyan traktörler vardı. Şehrin içinde bile bulunan şarap fabrikası sağ olsun sokaklar bile şarap kokuyordu. Bozcada yüzyıllardır var olan şarap mirasını zar zor da olsun devam ettiriyor. 20 yüzyılın başlarına kadar Rumlar tarafından devam ettirilen şarapçılık mübadele sonrası Türklere devredilmiş. Bir çok şarap fabrikası var ama yeni alkol yasası yüzünden tadım yasak, günbatımı bağbozumu turları iptal, dükkanlar 10’da kapanıyor, satış merkezlerinin pencerelerinin etrafı kaplanmış ki içeride satış olduğu belli olmasın diye. Turizme oldukça kötü etki edebilecek ve var olan üreticileri darmaduman edecek bu yasanın gereksizliği adeta yüzüne vuruyor insanın.

Eylül ayı olması nedeniyle, hafta içi de olunca kalacak yerler daha uygun fiyatlara bulunabiliyor çünkü ada esnafına göre sezon bitmiş. Ama aslında sezon yeni başlamış olmalı, hava yumuşacık rüzgar neredeyse beklentilerimizin dibinde çok güzel. Çok uygun fiyatlı yerler bulamasak da yaz mevsime göre daha uygun yerler bulunabiliyor Eylül ayında. Biz Kalais Otel’de kaldık ki. Tam merkezde eski Rum mahallesinde kalan bu butik otel, odaları biraz küçük olsa da temizliği, güzel kahvaltısı, merkeze yakınlığı ve hoş dekorasyonu ile bizi memnun etti. Ama bağ evinde kalmak istenirse merkez dışında da bir çok mekan var, araba olursa tabii ki buralarla merkez ulaşımı sağlanabilir. 



Bozcaada’nın sokakları çok güzel, Cumbalı eski huzurlu evlerle dolu sokakların bir kısmı akşama doğru yerlilerin çekirdek seslerini, kahkahalarını konuk ederken, sahile daha yakın olanlar ise rengarenk süslü meyhaneleri ve buradaki hoş sohbetleri konuk ediyor. Ama lezzetler konusunda şüphelerim var. Ya da lezzet-fiyat dengesi konusunda. Hazır konuya girmişken yeme içmeden bahsedeyim. Sanırım sezon bittiği için restoranlar mezeleri az yapmış. Bir de mezeler oldukça pahalı idi. Açıkçası küçücük tabaklara 10 lira civarı fiyat vermek bize biraz fazla geldi. Biz bir akşam Kapı 14 adlı restoranda yedik. Güzeldi mezeler ama öyle abartılacak güzellikte değildi açıkçası. Bozcaada’ya giderseniz ve bir meyhaneye oturursanız sadece mezeler ve 2 kadeh şaraba bile oldukça yüksek fiyatlar ödemeye hazır olun, ana yemek bile yemeye fırsat kalmadan. O civarda bir sürü meyhane de göz kırptı bize ama zaten 2 gece kalacaktık, hem de bütçeyi çok yormaya gerek yoktu.   Ama yine de daha uygun yerler var tabii arabanız varsa, merkezden biraz dışarda olsa da Tayyare pizza, gayet güzel pizzaları ve hoş dekorasyonu ile bize kendini sevdirdi.  Zaten uçak temalı mekanı görünce uçmaya bayılan T kendinden geçti. Rakı-balık arası vermek için çok ideal. Ayazma plajının hemen yanındaki restoranlardan da Vahit’in yeri ise nispeten daha iyi ve uygun mezeleri ile denize karşı püfür püfür zaman geçirilebilecek bir yer. Bir de hemen merkezde Şükrü Usta’nın yerinde cebinizi üzmeyecek ev yemekleri yiyebilirsiniz.  Akşam 10dan sonra gidince pek yemek kalmamıştı, çorba içtik. İşkembeler biraz daha küçük doğransa daha iyi çorba içebilirdim ama T memnun kaldı mercimek çorbasından. 



Bir de sakızlı kurabiyeleri ile ünlü Çiçek pastanesi var ki bence o ünü hak etmiş. Kurabiyelerini kurabiyeden fazla hoşlanmaz biri olarak çok sevdim, hala yiyorum. Ama çok doyurucular haberiniz olsun. Aynı pastanenin sahile yakın dondurmacısındaki dondurmaları ise biraz pahalı, normal lezzetli bulup eski çocukluğumuzun külahlarında verilmesi hayal kırklığı yarattı. Hani o külahlar daha az lezzetli ve cazibelidir, kahverengi taze külahlara göre. Hani 2 top alırsan o külahlardan verirlerde, 3 top dondurma alırsan öbür külahtan verirler, çok yemek ayrıcalıkmış gibi. İskeleye sıra sıra bakan kafelerden Rıhtım kafenin ise biz şezlonglarda rahat rahat yatarken sundukları Türk kahvesi oldukça süslü idi. Kahvenin su, damla sakızlı lokum, acı badem likörü ile sunumu harikaydı da o yanındaki püro da neydi. İçmiyoruz ki, tıpış geri. Tabi böyle süslü kahvenin fiyatı da 7,5 lira civarı olur. Yine de keyfi güzeldi. 



Ee tabii ki sokaklarda salınmaktan başka şeyler de var Bozcaada’da yapılacak. Mesela Ayazma plajında buz gibi sularla tanışmak.  Aslında birçok koy var adada ama en güzel kumu, plajı olan yer Ayazma imiş. Bir de tesisler var etrafta, denize girince insan çok acıkır ya. Ayrıca adalı birinden öğrendiğimiz kadarıyla deniz kestanesi diğer koylarda çok oluyormuş, dikkat etmek gerekmiş. Ayazma plajı gerçekten güzel bir plaj, çok tesis var tepede, duş da var, şemsiye ve kuru şezlonglar mindersiz 5er lira. T’nin kemikli vücudu bu durumu sevmedi tabii, benim en azından birkaç hava yastığım var kurtarıcı niyetine. Denizine gelince dümdüz yeşil sulara kumlar eşlik ediyor denizin dibinde. Rahat yürünüyor,  ne erken ne  geç derinleşiyor deniz, yürüme seviyesi makul seviyelerde. Üstelik yazı bilmem ama Eylülde deniz Bodrumun yaz denizinden çok da soğuk değildi. Yani elimiz ayağımız kesilmedi soğuktan. Eylülde deniz ısınıyormuş da ondanmış diyorlar ama bir gidip görmek var. 










Sonra aracınız varsa Toscana ile bence yarışır güzellikteki üzüm bağlarını ve bağları süsleyen şık taş evleri tekerlek yavaş yavaş dönerken izlemek gerek. Çamlıbağ şarapçılığın her sene düzenlediği bağbozumu turları maalesef alkol yasası ile anlamsızlaştığı için iptal edilmiş. Ama başka bir günbatımı efsanesi var adada. Adanın tam diğer ucunda rüzgar güllerinin bulunduğu bölgede içki eşliğinde günbatımı izlemek adet olmuş. Gerçekten güzel bir manzara, hem kızaran güneş, hem ege denizini geçen gemiler hem de tıkır tıkır dönen rüzgar güllerini izlemek çok güzel. Yolu biraz kötü bir ucunda da Polente feneri var alanın, araba yolundan sonra biraz yürümek gerekiyor. Ya da yasak olan rüzgar güllerinin önünden de gidilebilir, biz oraya gittiğimizde o yol kapalıydı. Bu alanda arabaları park ettikten sonra rüzgar güllerine doğru yürüyüp gün batımını beklemek de çok eğlenceli. Zaten erken gidip arabayı park edip yürürseniz dönüşte birçok arabanın,(şehirden dolmuş da geliyor) geldiğini, herkesin şarapları, biraları, kadehleri ile gün batımına hazır beklediğini göreceksiniz. Sezon olmadığı halde bu kadar kalabalıksa gün batımı festivali kim bilir sezonda nasıl. Öyle böyle güzel bir etkinlik, rüzgar güllerinin olması ortama çok hoş bir hava katıyor. Keşke bu temiz ve görsel enerji kaynaklarından daha çok yararlanılsa, Türkiye’de bu kadar rüzgar potansiyeli varken. Daha çok daha çok olmalı.  Çanakkale, Bozcaada, Balıkesir civarlarında çok gördük bu rüzgar güllerinden, İzmir civarında da çok olduğunu biliyorum. Umarım nükleer enerji saplantısından vazgeçilir ve ülkemiz bu temiz enerjiye daha çok yönelir. 













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder