4 Ocak 2014 Cumartesi

Çanakkale:destanlar şehri...

Hafta sonu aile ziyaretinden sonra çıktık İstanbul’dan Çanakkale’ye. Sallana sallana yapılan kahvaltı sonrası 10 buçukta yola çıkınca sandık ki 3 saate oralardayız. Nerdeee? Beklediğimden daha kuru Tekirdağ yolları neyse ki sonra sonra Çanakkale sınırlarında yeşillenmeye başladı. Yollar da güzeldi, birkaç yol çalışması dışında. Yine de ağır aksak, zırt pırt ayran-tuvalet molası veren biz ancak 4’e doğru varabildik Gelibolu adasına. Bir de yollarda nedense Tekirdağ köfteyi de yakalayamadık hemen tesisler bitiverdi halbu ki T bir köfte yer diye düşünmüştüm, yoksa ev köftesi hariç köfteyle pek işim olmaz. Sıra sıra ilerleyen süt ürünleri cennetinin peynircilerinden birinde Ünal peynircilikte tost  yiyip yayık ayranı  içtik biz de yerine. Köfte bulamazsan, peynirli tost yersin. Yayık ayranı tam ağzıma layıktı yalnız belirtmeden edemeyeceğim.

Yarım adaya vardık ama saftirik biz zannediyoruz ki şehitliklerin hepsi bir arada. Yol sorduğumuz sebzeci amca elimize bir sürü yeri işaretli ada haritasını gösterene kadar bu durumdan haberimiz yoktu. Biz de ana tanıtım merkezine gidelim dedik, dedik ama merkezde seyirci olduğumuz tartışmadan da hemen apar topar kaçtık. Şehitliklere gelen bir kişi tanıtım merkezinde kendisine ayarlanan rehberden şikayet ediyordu. Söyle bir gerçek var ki, ileriki dakikalarda keşfettik. Şehitlikler çok büyük alana yayılmış, çoğuna araçla gidilmesi gerekiyor. Ancak ortalıkta ne bir rehber otobüs var ne de araçsız gelenlere alternatif ulaşım sağlayacak bir oluşum. Dolayısıyla ya kendi arabanızla gelecek, ya da özel bir tur ayarlayacaksınız. Bunu çok büyük bir eksiklik olduğunu düşündük. Ayrıca şehitliklikleri, heykelleri, anıtları da dur kalk dur kalk diye gezmek de en az 3-4 saat alıyor. O yüzden akşama çok kalmamalı, çünkü yarımada gece çok ıssızlaşıyor. Demek ki neymiş? Adayı gezebilmek için ya kendi aracınızı alın ya da Çanakkale merkezden tur kiralayın. Yoksa ulaşım neredeyse 0, gezilecek bölgeler arasında.  Gezme süresi uzun sürebileceği için zamanınızı iyi ayarlayın. Eylül de gezmek çok güzeldi. Hava lıkır lıkır oluyor, sıcaklarda gezmek zor olabilir, haberiniz olsun.
Tanıtım merkezindeki tatsız durumdan sonra kendimizi simülasyon merkezine atıp saat 5’te başlayıp yaklaşık 1 saat süren son simülasyon seansına kendimizi attık. 11 farklı odada, dekorlar eşliğinde Çanakkale savaşını anlatan olayları, anıları izleyip gözyaşlarınızı tutmanız mümkün değil.  Simulasyon odaları güzel olsa da Çanakkale savaşının kaderini değiştiren Ulu Önderimizden daha sık bahsedilmesini beklerdim. Son oda hakkında ise yorum yapmak istemiyorum, herkesin kendi yorumuna bırakılmıştır. 
















 Arabamıza atlıyoruz, Anzak şehitlikleri, 57. Alay şehitliği, Conk bayırı, Cesaret tepesi, Atatürk’ün göğsünden vurulup el saati sayesinde kurtulduğu tepe, birçok diğer anıt, şehitlik ve heykelleri sıra sıra geziyoruz. Çanakkale’nin meşhur deli rüzgarı o gün nadasa çekilmiş, hava limonata gibi. Ege denizi tüm muhteşemliği ile ayaklarımızın altında boylu boyunca uzanıyor. Çam kokusu burnumuzda, gün batıyor yavaş yavaş. Kahramanlık destanının tam merkezindeyiz, siperlerin çoğu korunmuş. Hem hüzünleniyor, hem de gururlanıyoruz. Sonra da Çanakkale boğazında görkemiyle yer alan sonsuza kadar orada durup “Çanakkale geçilmez” diyecek büyük abideye gidiyoruz. Gün battı artık, hafif hafif ışıklandırmalar başlıyor abidede, Türk bayrağı gümbür gümbür dalgalanıyor tepede. Sesi kulağımızda bayrağın, bir yandan da aklımda Atatürk’ün  uzak memleketlerden gelip burada can veren askerler için dediği muhteşem sözü:

Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
Artık dönme zamanı, Çanakkale şehitliklerini görmeden dönmemek gerekiyor ki attığımız her adım için bu muhteşem topraklarda  şükredelim, orada  gencecik canını veren dedelerimizi, gazilerimizi,kahramanlarımızı unutmayalım.
Hava o kadar karardı ki artık Çanakkale boğazını geçmek zamanı gelmişti. Kapkaranlık yollardan geçerek Kilitbahir’e ulaştık. Akşam ışığıyla oldukça hoş gözüken kaleyi gezemeden boğazın en kısa yerinden bizi karşıya yaklaşık 10 dakikada ulaştıracak feribota bindik.
10 dakika sonra ise feribotta idik. Feribottan indiğimiz caddeden devam edince hemen ileride taş bina öğretmen evine  doğru yol aldık, aldık ama otopark olmadığı için arabayı park etmek için arka sokaklarda otopark aramak zorunda kaldık. Öğretmen evi taş bina olması ile gayet heybetli dursa da odalardaki çeşit çeşit mor bizi mahvetti.
Hemen kendimizi sokaklara attık. Merkezde olduğumuz için her şey ağamızın altında ama yine de saat geç olduğu için oralarda namını duyduğumuz Sardal-ye’de bir türlü balık ekmek yiyemeyince, dönüp dolaşıp Balıkça’da sardalye yedik. Çanakkale’de sardalye yenirmiş. Üzerine de meşhur mu meşhur Çanakkale’nin peynir helvasını öneri üzerine Babalık’ta yiyelim dedik. Yedik ama herkesin ballandıra ballandıra anlattığı bu tatlıya çok bayılamadık. Ama üzerindeki sade dondurma iyiydi , helvaya da çok uyumlu olmuştu.
Bu arada Çanakkale kordon boyunca üniversitenin de katkısıyla barlar-kafelerle dolmuş. Hayal Kahvesi ve Hang Over adlı mekanlar gece 11 buçukta tıklım tıklımdı ki günlerden Pazartesi. Anlayacağınız havanın çok güzel olmasından mı yoksa her zaman böyle mi bilemedik, Çanakkale’de hayat geceleri çok renkli.
Ha bu arada kordon boyunca film çekimi sonrası Çanakkale’ye armağan edilmiş Truva atını ve çok eğlenceli çizgi film kahramanlarından oyuncakları ve bankları görebilirsiniz.
Şehitlikleri olsun, merkezi olsun Çanakkale görülesi yer… Bakalım bu cennet ilin gözde adası Bozcaada nasılmış?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder