










Hafif esen Ege rüzgarında tatlı bir huzur verir Gümüşlük. Küçücüktür zaten 1 saatte baştan sonuna yürünür. Rüzgar sadece sizin sıcaktan bunalmış teninizi değil, denizin içinde bulunan ağaçların üstündeki kabakları da okşar. Tıkır tıkır sesler gelir. Kim koymuştur bu ağaçları denizin içine, kabakları kim asmıştır? Kimin dileği gerçekleşmiş, kim hala beklemektedir? Yoksa sadece kulakların pası silinsin diye mi çınlar kabaklar. Sahil kenarını civit mavisinin bir parçası gibi bir bir süsleyen balık lokantaları; dağın gölgesine sığınıp kendilerini hafif dalgalara bırakmış tekneler, yatlar; beyaz kireç evlere taze sevgili gibi yapışmış pembe begonviller; asi, havalı kediler; vitrinleri süsleyen yemyeşil semsert çirkin haliyle yememişlere reçelinin ne kadar mükemmel olduğunu hayal ettiremeyen bergamutlar ve kocaman balıklardır Gümüşlüğün simgeleri.
Gümüşlüğe dolmuş ile varılır. Durağın hemen tepesinde aslında eski bir kilise olmasına rağmen, şu an sanat evi olarak kullanılan beyaz yapı ile karşılar. Burada yaz, kış sanat etkinlikleri, müzik dinletileri düzenlenir. Dolmuş durağından aşağı inilir, ne zaman Gümüşlüğe gidilse sizi sağlı sollu el işlerinin sergilendiği mini dükkanlar karşılar. Bazen boncukların renkleri ile aradan gözüken masmavi denizin cazibesi kafanızı karıştır. Orada da çok güzel bir takı var, yok yok şu yastıkları gördün mü, ya buram buram kokusu burnuma gelen masmavi deniz??
Tenteli dükkanlar akılda kalınarak terk edilir ki hemen solda büyük ve rengarenk boncukları ile “Cadı” adlı dükkan takılır göze. Biraz pahalıdır bu dükkan ama aralarda uygun güzel şeyler bulunabilir. Aşağıya adımlar serbest bırakılır, sağlı sollu balık restoranları karşımıza çıkar. Fazla para yoktur, zaten hep tok gidilir, ev yakın ya… ama çay içmedik, hemen soldaki meşhur belediye çay bahçesi? tamam süper olur, hep oraya gidiyoruz ama çok seviyoruz di mi, hele de deniz kenarı yer bulabilirsek daha da güzel...Hem köftesi de güzel, acıkırsak yeriz,,,çayı da çok güzel, 3-5 bardak içeriz.. ama Bodrum mandalinasını da unutmamak gerek..
Çok oturduk yürüsek mi? Denize de girebiliriz., ya otellerin mini plajında ya da ilerideki halk plajında. Ama şemsiye, şezlong yok. Yanımızda getirdik mi? Deniz çok derin değil, biraz da taşlık ama denizin içinden sıra sıra geçen yelkenlileri de seyretmek çok güzel değil mi?
O zaman önce yürüyelim, şortumuz var zaten paçaları sıvamaya gerek yok, tavşan adasına yürüyelim mi denizin içinden. Oley,, hem adanın eteklerinin denizle serinlediği yerlerde antik kalıntılara hem de adanın üzerinden geldiğimiz yolun görüntüsüne bakarız. Sen de fark ettin mi, haça benziyor görüntü, çöktü mü acaba antik yollar? Tavşan adasındaki kocaman tavşanlara ne demeli, ama saklanıyorlar, çalıların arasına bakmak gerek…
Çok mu seviyoruz burayı, evet. Hiç bıkmadan her sene geliyor muyuz? Evet. Şu belediyenin çayını içmeden, kulağımıza hafif hafif mırıldayan su kabaklarının sesini dinlemeden gitmek nereye?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder