18 Mart 2012 Pazar

Sucuklar çantamızda, ekmekler poşette, biz gideriz Yedigöller’e hey Yedigöller’e



















Ama ateşi çok güzel yakamadık, aç kaldık… yani kısmen :) Türkiye’ye döndükten sonra her sene gittiğim Bodrum gezmelerini bir yana bırakırsak, bir de hava soğuyana kadar neredeyse her hafta sonu Jimny ile Eymire kuşbakışı bakan arazilere çıkışlarımızı saymazsak ilk gezimizi ben, sevgilim, cancan1, cancan2 Yedigöller’e gerçekleştirdik. Jimny ile tanışmadınız.. Kendisi Cancan2’nin emektar, küçük, görülen her su birikintisine, dereye sokulan, fezaya doğru yokuş tırmandırılan sevimli cipidir. Fotoğraflarda da göreceğiniz üzere kötü yol, çamur, yokuş tanımaz, biraz da Cancan2’nin bu konudaki iştahını unutmamak gerek..

Her neyse yola 29 Ekim gibi, artık kışın sonbaharı kışkışlayıp koltuğuna oturmak için heyecanla beklediği bir günde gittik. Hava yollarda çok soğuk olmamasına rağmen, Yedigöller’de olabildiğince soğuktu..
Kural 1: Kendi memleketindeki havaya aldanma,, üstüne seni sıcacık tutacak kıyafetler, ayağına sağlam bir ayakkabı hatta trekking ayakkabısı al:)
Aslında Ankara- Bolu arası oldukça kısa olmasına rağmen, Bolu’dan sonra Yedigöller yolu oldukça uzun ve zordu. Doğal yapıya zarar verilmemek için yolları yapılmamış Yedigöller’in. Şoförleri oldukça zor bir yol bekliyor, hele arabasına aman bir şey olmasın diyecek titiz şoförleri yol boyunca bunalım, arabası iyi olmayanları da gece dönüşte her an Blair Cadısı ile karşılaşabilirim heyecanı… Arka koltuktakileri de mide bulantısı :)
Kural 2: Sağlam arabayla gidin, arabanız konusunda titiz iseniz engebeli yolların sizi mahvedeceğini bilin ve başka arabayla gidin.. Midesi bulananlar sabahtan hiçbir şey yemesin,, şaka şaka…Mide hapları çantaya:)
Tüm bu zorluklara karşın,, yol çok güzeldi.. Sarının, yeşilin, kırmızının tüm tonları birbirleri ile kardeş olmuşlar,, ahenk içerisinde görsel bir şölen sunuyorlardı.,
Kural 3: Bol bol fotoğraf :) Tamam bu kural banaydı. Ya da yanınızda benim gibi güzel çekim yapan birini alın … Biraz megaloman mıyım neyim?
O zor yoldan sonra vardık Yedigöller’e.. Tepedeki gözetleme kulesine mutlaka gidilmeli, muhteşem bir görüntü sizi bekliyor. Sonra yavaş yavaş diğer göllere inmeye başlayabilirsiniz. Hepsi küçüklü büyüklü…1 tanesi kurumuştu maalesef belki bu sene tekrar canlanır, o kadar çok kar yağdı ki..
Kural 4: Şahin tepesine çıkılacak, tüm göller görülecek :)
Sanırım 3. Üncü gölün yanında aşağıya doğru inen upuzun merdivenler var. İşte burada iyi bir trekking ayakkabısı önemli oluyor çünkü burası çok nemli olduğu için yerler genelde çamurlu... Merdivenleri indiğiniz yerde 7 adet akarı olan olan bir çeşme göreceksiniz,, arkanızda şırıl şırıl akan dere suyu eşliğinde.. Rivayete göre 7 akarın da suyunu içerseniz dileğiniz kabul olurmuş ama biz gittiğimizde imkânsızdı çünkü her çeşme bir göle bağlı ve bir göl kuruduğu için akarından su gelmiyordu :(. Yanımızdaki uyanık bir bayan suyu içemeyince bir pet şişeye hepsinden su doldurdu.
Kural 5: Yanınızda pet işe bulundurun, çeşmelerden su doldurun.. Dilek tutup için… birkaç gün bekleyin,, hadi bakalım?
Ve yeme içme, bol oksijen, bol yürüyüş acıktık.... Yedigöller’in çevresinde nerdeyse hiç yemek yiyecek yer yok. Girişte küçük bir tesis var. Belki de böyle olması daha güzel, doğayla iç içe olmak bazen hayatın hazır sunduğu olanaklardan da uzak kalmayı gerektirebilir. Tabii ki ormanın içinde mangal yakmak da sınırlı oluyor. Göllerin yanında hazır mangallar bulunuyor. Buraların kullanılması gerek. Maalesef biz de sandviçlerimizi hazırlamayı savsaklayıp, işi yoldan aldığımız sucuklara bırakınca, sucuklarımızı da bir türlü tam kıvamında pişiremeyince azıcık aç döndük. Aslında ıvır zıvır bir sürü yemeğimiz vardı ama iştah sağ olsun… Olsun gözümüz gönlümüz renklere, doğaya, muhteşem güzelliğe bir gün de olsa doydu.
Kural 6: Bol bol yedek yiyecek içecek götürün. Bol oksijen ve bacakların alışkın olmadığı yürüyüşler midede derin boşluklara neden oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder