Mis gibi temiz havada erkenden kalkarsınız.
Bol temiz hava sizi zıpkın gibi yapar. Alınca’da denize karşı azıcık pilates
yaparsınız, tertemiz havayı içinize bol bol çekerek. Sevgili tembel öğrencidir.
Yaramazlık yapar ama sinirler çok gevşektir, kendisine kızmaya bile gerek
görülmez.. O gün de sizi yol beklemektedir çünkü Alınca’ya araç gelmez, gelse
de yüklü para isterler. Aynı yolu inmeye başlarsınız ama Kabak Köyü’ne inmeden
Kabak Plajına inebilirsiniz. Desparado adı verilen dağın üzerinde oklar vardır,
bir ok Alınca, bir ok Kabak Köyü, bir ok da Kabak Plajını işaret eder. Aşağıya
inmeye başlarsınız. Oldukça dik bir yol,,,o yüzden ayakkabılarınızın iplerini
ayakkabılarınön taraflarından sıkı sıkı bağlayın ki ayak parmaklarınız aşağı
doğru inerken acımasın (Sevgilim öğretti). Bu dik yolun tek karışık noktası,
nehir yatağı. Orada da kırmızı beyaz işaretler olmasa da babalar yardımcı
oluyor. Yolun bir tarafı şelaleye iniyor. İster oraya da gidin ister yol
boyunca sesini dinleyin. Yola devam ve sizi bekleyen Kabak Koyu... Yukarıdan
bakınca su kabağına benzediği için bu ismi alan koyda çok zengin canlı çeşidi
bulunmakta imiş. Hemen kıyıya yapılmış Sea Valley adlı tesis de doğaya uygun
mimarisi, güzel yemekleri ve gezdiğimizde gayet güzel bulduğumuz odaları ile bu
koya bir daha gelmek istersek listemize giren bir kuruluş oldu.
Aman dikkat, bu koydan çıkış oldukça
zorlu...Çok dik bir tepe çıkıyorsunuz dolmuş duraklarına ulaşmak için. Biz ter içinde
kaldık. Yılın bazı dönemlerinde koydan yukarıya belli ücret karşılığı pembe
arabalar da çıkıyor ama yazın araç yasağı gelme ihtimali varmış, yine tabanwaya
kalabilirisiniz. Bir yandan yolculuğun son dik yokuşunu kan-ter içinde
çıkarken, bir yandan da sırtınıza vuran Kabak Koyu manzarasını terketmenin
acısıyla baş etmek zorunda kalacaksınız.
Ve ilk Likya yolu macerasının sonu.. Bu
heyecanı yolun henüz keşfedilmemiş yerlerinde devam ettirmek umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder