İnanın Venedikte
kaybolmak çok kolay..Üstelik yanınıza bir adet sevgilim T’yi alırsanız hiç mi
hiç zorlanmaz,, o daracık sokaklarda sonsuza kadar kaybolabilirsiniz. Şu an
çoğunuzun iç sesini duyar gibi oldum.. ağız birliği ile “Hadi oradan”
diyorsunuz ama sizler de bir gün gerçeklerle yüz yüze kalıp, kalacağınız yere
bizim gibi ter ve kuşku içinde varabilirsiniz.
31 Ekim 2012 Çarşamba
İtalya’da Şaşkın Türkler 2: Venedik'te sokak sokak kaybolma rehberi
Venedik
Havalimanından elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıkarken otele kadar bizi uzun
bir maceranın beklediğini öngörememiştik. Havalimanının önünde duran bizim
Havaş benzeri araca 6’şar Euro verip, atlayıverdik. Hava, 1 haftalık ezberlediğimiz tahminleri
inadına şaşırtmatcazcasına oldukça pusluydu. Tren yolu ve otoyolun yan yana
olduğu upuzun köprüden denizin üzerine geçtikten sonra araç bizi adanın son
araç giren mekanına Piazzale Roma’ya bıraktı. Venedikte daha rahat gezebilmek
amacıyla booking.com’dan şehir içinde bulabildiğimiz en ucuz oteli bulmuştuk.
Daha ucuz alternatifler için şehir dışında da kalınabilir ama biz öyle bir yer
seçtik ki aşırı otel fiyatları ile dudak uçuklatan Venedik için ideal bir
fiyattaydı. Yine de bitli olacağından aşırı derecede şüphelendiğim tesis San
Marco meydanına çok yakındı.. Tabii bu cebimizden daha makul paralar çıkacak
diye akıttığımız mutluluk gözyaşlarımız Piazzale Roma meydanından
valizlerimizle yaklaşık 2,5 buçuk saat pansiyona ulaşamadığımız an dondu. Daha meydana
gelir gelmez oklar San Marco yazmaya başladı ya, biz de biliyoruz pansiyon oraya
yakın ya, aman yürüyüz ya bota binmeye ne gerek var diye başlayan maceramız,
San Marco’nun bu meydana neredeyse en uzak yerde olması, yol boyu merdiven
köprü ve daracık sokaklarda sabahın erken saatleri olmasına rağmen akın akın
yürüyen turist kalabalığı, üstüne üstlük adresi sora sora bir türlü bulamamız,
navigasyonun bizi habire döndürüp durması nedeniyle kabusa dönüştü. Ahmak
ıslatan kıvamında başlayıp ara ara hızlanan yağmur turistleri dam ve şemsiye altına
sokarken bir türlü kalacağımız yeri bulamamamın bünyemizde oluşturduğu sinir buhranı
kulaklarımızdan duman çıkarıyordu. Nereye baksak 2 adet ok görüyoduk,
birbirinin tersine San Marco ve Ponte Rialto. Nanigasyonumuz çıldırdıkça,
kendisi aslen hafif olsa da geçen dakikalarla ağırlaşan valizimiz daha fazla
merdiven çıkmaya isyan ediyordu. Adresteki sokak bulunsa da bir türlü mekanı
bulamamın verdiği stres, acaba böyle bir yer yok mu korkusu, bütün geceyi havaalanlarında
geçirmenin verdiği ağır yorgunluk bizi zorlarken kafamda çakan şimşekler sayesinde kapı numaralarını takip etmeyi akıl
edebildik. Ama numaralarda sıra sıra
gitmediği, bir o köprü bir o kanal takıldığı için zar zor da olsa “Cà delle Fiabe” yi bulmayı başardık. Bulduk
ki ne tabela var, ne pansiyon.. İşleten bayan Laura bizi üst kata geçirdiğinde
odayı görene kadar “bula bula en bitli oteli buldum galiba, yastık kılıflarını
unutmayaydım” iyiydi şeklindeki iç geçirmelerim kalp çarpıntıma eşlik etmeye
başlamıştı bile. Laura’ya tesisi bulana kadar neredeyse eve dönecektik
sitemlerim Venedikte yol bulmanın tek çaresinin numaraları takip etmek olduğu
yoksa aynı isimden bir sürü sokak olduğu şeklinde cevaplandı. Şehir kurallarına
göre tabela asması da uygun değilmiş ya da sanırım daha çok vergi ödemesi gerekiyormuş.
Tüm şehiri tesisi bulacağız umudu ile gezdiğimiz ve dışarda da hava çok kapalı
olduğu için odamıza geçelim bari dedik. Dar bir sokağa bakan eski tarz ama
temiz bir Venedik odası ile karşılaşınca biraz rahatladık,, ta ki yan odadaki
bize özel banyoya ait kapı kilidi elimize tutuşturulana kadar. Tesisin içinde bir kaç oda vardı ve hepsinin
banyosu dışardaydı.. bu duruma alışır gibi olsak da sabahları yan odada kalan
amcaların yarı cıbıldak gözlerimizin önünden geçmesi de bizi güldürmedi değil. Kendimizi
yılların eskittiği ve sivri cesetlerinin çizgili duvar kağıtlarının
üzerinde desen oluşturduğu odaya atıverdik. Saatlerdir uykusuzluğun tavuk
bünyemizi daha fazla yıpratmamasını arzu ederek kendimizi 20-30 belki de 50
yıllık olmasından dolayı türbulansa girmiş uçak gibi sallayabilen yatağa
atıverdik. Sallanan yatak antremanı yapmak iyi oldu tabii, 1 hafta her çeşit
sallanan yatakla karşılaştığımızı düşünürsek.
Dar sokağa bakan odamızda arkada İtalyanca
konuşmalar fonuyla uyuduğumuz 1-2 saatten sonra artık şu dar sokakları elimizde
valiz olmadan daha detaylı keşfetmeye karar verdik. Ama önce mide,, arkadaşlarımızın
da Trip Advisor’un da övdüğü Trattoria
Alla Rivetta (Castello 4625, Ponte San Provolo) da yemeye karar verdik. Artık
sütten ağzımız yandığı için, numaralara baka baka gittik. Neyseki Laura’nın
tesise yakındı. Arkadaşlarımız buranın fazla meşhur olmadığını, genelde
gondolcuların yemek yediği bir mekan olduğunu söylemişlerdi. Ama onlar
gittiğinden beri Trip Advisor tarafından oldukça meşhur olduğu için bu mekanda
akşam sıra bekleniyor. Akşamüstü bizim gibi yeni uyanıklar ise boş masalardan
birini seçiyor. İtalyada ilk yemek deneyimi, açlık ve merak , kanalların kokusu
hafif mide bulandırsa da, heyecanımızı körüklüyordu. T, her zamanki gibi domates soslu makarna
isterken, ben yine dayanamayıp yengeçli makarna istiyorum. İri yapı halinden
zamanında gondolculuk yaptığı belli olan oldukça neşeli garson bize bir şarap
öneriyor. Bana bakıyor ve “tam sana göre, hafif ve lezzetli bayılacaksın”
diyor. Gerçekten de hayatımızda içtiğimiz en iyi kırmızı şarap geliyor masaya
hafif, kırmızı, çok hafif tatlı, sparkle (gazoz gibi) süper. Adını soruyoruz
“RABOSA” diyor, yazıyor veriyor ama menüdeki daha uzundu. Sonradan tüm İtalya
boyunca arama kurtarma çalışmalarımızda, marketlerden alınan deneme şaraplardan
anladık ki, bu üzümün adıymış. Üzüntü ve muz kabuğu:( Siz de giderseniz bu
mekana, sarap menüsü de değişmezse (ki sanmam Venedikte ufacık bir sey
değiştirmek, yenilemek çok zor) üçünçü sıradaki şaraba atmaca gibi atlayın
derim, yanılmazsınız. Türk makarnasından daha güzel olduğunu söyleyemeyeceğim
makarnaları mideye indirdikten sonra ben ve sevgilim karnımızın doymuş olmasının
vediği hafif tebessüm ve şarabın rahatlatması ile kendimizi kanallarda
dolaşmaya attık. Bir yandan da sanki makarna işinde biz daha iyiyiz diye
kuşkulanmaya başladık bile..)
Önce San Marco meydanına gidip şöyle bir
baktık. Havanın soğuması ve hafif yağmur yağması nedeniyle gondol
populasyonunda seyrelme olsa da, sokaklardaki insan sayısı inanılmazdı. Bu
kadar turistin daracık sokaklarda aynı anda geçmeye, fotoğraf çekmeye çalışması
gerçekten bizi yürüyecek yer bulma konusunda zorladı. Ama gerçekten de daracık
sokaklar bazen bunaltsa da, kokular burnunuza yapışır gibi olsa da fotoğraf
çekmek açısından görsel bir şölen sunan daracık sokaklar da her tür insan kendisine
uygun kareler yakalamaktaydı. Hele de İtalyanların
çamaşır asma sevdaları düşünülürse, görsellik çamaşırlar ile bezenebiliyor:)
Daha önce de dediğim gibi şehirin içinde hep
2 ok var. Biri San Marco meydanına diğeri de Rialto köprüsüne doğru. Biz de ilk
gecemizde bu iki yer arasında pinpon topu gibi gittik geldik. Rialto
köprüsünden geçince de Yahudi Mahallesine yol alıyorsunuz. Buralar daha sakin
ve daha güzel kanallara sahipti bence mutlaka gidilmeli.
Gecenin sonunu San Marco meydanında bitirmeye
karar verdik (nasıl yalan, yine kaybolduk bulamadık Laura’nın mekanı. Bu
Venedikte köpek gibi koklaya kolaya gideceksin yoksa mümkün değil kalacağın
yeri bulmak). O kadar yorulduk ki kaybolmaktan, San Marco meydanındaki maskeli
bir bayan ve erkeğin ateşle gösterisine bakakaldık. Gerçekten hoş bir
gösteriydi, zaten Avrupa’nın en güzel yanı sokak gösterileri değilse, nedir?
Bugün
neler öğrendik?
Venedikte kaybolmak , sokaklarında kendimi
kaybetmek istiyorum diyorsanız bu konuda sevgilim size ücretsiz rehberlik
yapacaktır.
Kanallardan sıkılırsanız günün her saati San
Marco meydanında sokak sanatçısı bulabilirsiniz. Yalnızca bu meydanda olur
sanatçılar çünkü yer gök kanal.
Venedik’te Ekim ayının yağmur günlerinde bile
aşırı bir koku vardı. Burnu hassas kişilerin dikkat etmesi gerekir.
Fotoğraf çekmek isteyenler Venedik’te her
kanal başında, dar sokakta zaman geçirebilir ama akın akın gelen turist
kalabalığına dikkat etmekte fayda var.
Devam edecek,,,,
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder