31 Ekim 2012 Çarşamba

İtalya’da Şaşkın Türkler 3: Venedik'te iç bunalma sendromları


Kaldığımız odanın tavanında sivrisineklerin cesetlerinin oluşturduğu desenleri cisimlere benzetmeye çalışarak uyandığımız ilk Venedik sabahı elektrikli sinek önleyiciye nasıl dua ettik anlatamam.  Biz şükretmeye başlamışken, burnumuzu Lauranın kapımızın önündeki sandalyeye koyduğu kahvaltı tepsisinin üstündeki buram buram kahve kokusu sarıverdi. Kahve içmekten zerre kadar zevk almayan ve tatlı yemekten de bir o kadar hoşlanmayan ben, tepsiyi alıp odamızdaki küçük masaya koyarken gelecek günlerin benim için hiç de kolay olmadığını sezinlemiştim. Filtre kahve, süt, 2 adet taze pişmiş ekmek,portakallı kruvasan, kek, ve gerçekten güzel tereyağı ile böğürtlenli marmelata, bir gün önce THY’nin verdiği zeytin ve domatesten oluşan küçük kutunun eşlik etmesine karar verdik. Venedik’te kurduğu cümlelelerle beni şok eden, zaman zaman kasıla kasıla güldüren durum komedisi sevgilim T, hemen “ablaya verelim de örnek olarak bu kutuyu, sonraki günlerde  zeytin fln koysun kahvatıya” cümlesi ile performansının ilk adımlarını ortaya attı. Ama haklı sonuçta bir zeytin ülkesine gelmiş bulunmuyor muyuz?
Bu performansla kendimizi sokağa attık. Havanın sıcak mı olsam soğuk mu olsam diye bir türlü karar veremeyip, üstüne taktığı bulutlarla bize yağmur macerası yaşatacağını hissettirdiği için hemen kendimizi San Marco meydanına atıp, gondola binmeye karar verdik.
Bilgi, görgü böcüğü: Gondola binmek bazen pahalıya gelebiliyor. Ama meydanda yanınıza bir kaç kişi daha bulursanız kişi başı 20 euroya kadar fiyatı aşağıya çekebiliyorsunuz. Venedik gondollarla neredeyse bütünleştiği için bu deneyimi yaşamak bence gerekli. San Marco meydanı hariç Rialto köprüsünün yanından ve kanalların iç kısImlarından da gondola binebilirsiniz. Sanırım rotalar daha farklı olabiliyor binilen yere göre.








Bir Rus çift ile anlaşıp, gondolcu ile yaptığımız başarısız pazarlık sonucu kendimizi gondola attık. Gondolcumuzun kaslı bacakları ile, duvarları ittirmesini bir yandan takip ederken bir yandan yıllardır bakım görmediği belli olan binaların arasından kanalda yavaş yavaş ilerledik. Gondolcu kardeş, işte şu gördüğünüz Casanovanın evi, şu gördüğünüz hapishane, şu gördüğünüz Venedik’in bilmem kaç kilisesinden en çok müşteri çeken diye anlatırken, biz sağa sola kanallara, daracık sokaklara bakıyorduk. Gondolcuların trafiği takip etmekte kullandıkları aynalardan kendimizi fotoğraflamaya çalışıp durduk.  
Gondol maceramız bitince kendimizi San Marco meydanındaki çılgın kalabalığa attık.
Bilgi, görgü böcüğü: Şimdi gondolla San Marco meydanına geri dönerken göreceğiniz üzere, upuzun bir sütunun üzerinde aslan heykeli var. İşte venedik’in simgelerinden biri olan kanatlı aslan.  Ama gel gör ki, daracık sokaklar, gondollar, güzelim köprüler bu ünvanı aslandan almış görünüyor. Diğer sembol ise San Marco  imiş.  İncil’in  4 farklı kitabından birini kaleme alan San Marco, hayata gözlerini İskenderiye’de yumarken, Venedik’e gömülmeyi vasiyet etmiş.  Kemikleri almak için görevlendirilen Venedikli tacirler, ne yapsak ne etsek de müslümanlara çaktırmadan naaşı alsak derken akıllarına bir hinlik gelmiş ve kemikleri domuz etlerinin arasına saklayıp getirmişler. Sonra da kemikleri saklamak ve dünyaya nasıl akılı olduklarını göstermek için San Marco Bazilikasını yapmışlar. Sonra da gaza gelip Haçlı seferlerinde İstanbul’daki antik hipodromundan çaldıkları 4 adet bronz at heykelini de bazilikayı süslemek için kullanmışlar. Ben bu atları da domuz etlerine sarıp getirdiklerini iddia ediyorum bu konuda net bilgim olmasa da. Yolu öğrendiler ya... Bir atın ayağını da bize anı olarak bırakmışlar, görmedim ama biz de kalan ayağı sergiliyormuşuz:)








Biz de San Marco meydanındaki bir cafede gün boyu çalınan müziği biraz dinleyip, yerlerde güvercinlerle oynayan çocukları izleyip kalabalıktan birazcık daha bunaldıktan sonra, Rialto köprüsüne doğru gitmek için turistlerin akın akın geçtiği, turistleri alışverişe sürükleyen hediyelik eşya, takı, Venedik maskeleri, ayakkabı satan dükkanların önünden geçtik.
Bilgi, görgü böcüğü: Venedik adasının çevresinde bir kaç ada var. San Marco meydanından  teknelere binilerek bu adalara gidilebiliniyor. En ünlü ada da rengarenk cam ürünleri ile ünlü Murano adası. Bu adanın ürünleri Venedik’in her yerinde satılıyor ve diğer sade cam ürünlerine göre fiyatları oldukça yüksek.
Bir yandan da karnımız çok açıkmaya başlamıştı. Elimizde araştırmalar sonucu edindiğimiz 2 alternatif vardı. Birincisi All'Arco (San Polo 436 | Calle Arco)-buranın İtalyan usulu mezeler yaptığını duymuştuk- bir de Antico Forno (Sestiere San Polo, 970 | zona Ponte di Rialto, 30125 )-buranın da take away pizzalarının olduğunu. Sevgilim T hemen açtı navigasyonunu, ikinci alternetifin daha yakın olduğunu söyledi. Artık tek hedefimiz pizza idi, başak bir şey görmemekte, akın akın gelen turist kalabalığına dalan bir Türk ordusu gibi hızla yıka yıka ilerlemekteydik. Tam Rialto köprüsünün ucuna geldik ki, Ordunun navigasyondan sorumlu askeri açlığa gazi düştü ve üzerinde antico yazan dükkanı görünce “aha dedi, kale göründü hemen fethedelim”. Galeyana gelen diğer asker de itiraz etmeyince, Grand Canal ve Rialto Köprüsünün dibindeki “Antico” adlı dükkana oturduk. Pizza fena değildi  ama karı-koca küçücük midemizde yer kalmayınca paket yapar mısınız sorumuza karşılık bulamadık, elimize peçeteler tutturuldu. Sonra Rialto Köprüsünü geçip sola doğru yürüyünce bizim aradığımız dükkan çıktı karşımıza ama doymuştukk kii..
Bilgi, görgü böcüğü: Grand Canal yani Venedik’in en büyük kanalını süsleyen Rialto köprüsü eskiden tahta imiş. Daha sonra çok meşhur olunca köprünün aslına uygun mermer versiyonunu yapmışlar. Bu köprünün üzerinden oldukça hoş manzaralar izlenebiliyor. Bu köprü haricinde kanal üzerinde 3 köprü daha bulunmakta.
Bilgi, görgü böcüğü: Venedik’in meşhur maskelerinin hikayesine de gelince,çok çok eskiden Venedikte yönetici rolündeki biri nedendir bilinmez statü farkını ortadan kaldırmak için yılda bir kez herkes eşit olsun, eğlensin diye maske takılmasına karar vermiş. Bu hakkı sonuna kadar kullanan halk maskeleri takıp yılın o belli günü doya doya eğlenirmiş. Tabii İtalyan aklı bunu daha sonra soygun olaylarında kullanmayı da akıl etmiş. Bunu engellemek için, maskeyle soygun yapanlar da San Marco meydanında idam edilmeye başlanmış.






Güneş de ortaya çıkınca Rialtö Köprüsünün biraz ilerisinde kanal kenarında oturarak dinlendik. Çok dinlendik hadi artık köprünün bu taraflarını da gezelim fikri, daha da daha da daralan sokaklara dalmamız,  Sevgilim T’nin dar sokaklarda bunalması ile kendimizi çoluk çocoğun deli gibi koşturduğu, scooter- bisiklet yarıştırdığı, köpeklerin cirit attığı geniş meydanda bulduk. Dar sokak görmekten aşırı bunalmış sevgilim ve ben yaklaşık 2 - 2 buçuk saat burada İtalyan çocukları ve köpeklerini zevkle seyrettik. Venedikte gördüğümüz kadarıyla çok fazla oynayacak açık meydan olmamasından dolayı  mekanda çok fazla çocuk olduğunu söyleyince Sevgilimden hemen cvp geldi “ ayyy benim bile içim bunaldı, dar dar sokaklarda çoçuklar ne yapsın” VUHUUUUUU....













Artık akşam olmaya başlayınca otele doğru yol almaya başladık. Zaten kaybolma ihtimalimiz çok yüksek olduğu için yola erken çıkmakta fayda vardı. Bulabildiğimiz tek marketten (her yer hediyelik eşya, bu adamlar ne yiyip ne içiyor)  şarap, Bellini (İtalyanların şeftalili hafif bir kokteyli,çok güzel olmasa da fena değil) kaşar peyniri (hiçç beğenmedik, kaşarları çok yağlı), biraz meyve alıp Lauranın yanına döndük. Neyse ki deli gibi yağan yağmura yakalanmadan yolumuzu bulabildik.
Venedik’te günlerimiz sonlanmıştı. Ama artık sevgilim T’nin bir gece daha dayanacak hali kalmamıştı. Sabah olduğunda Venedik’i terk etmek için çok heyecanlı olan kendisini, bir önceki güne göre daha başarısız  tipik İtalyan kahvaltısı bekliyordu. Kahve kokuları odayı sarmaya başladığında, sevgilim T’nin de ağzından bal damlamaya başlamıştı bile...
T: Dönüp eski yatağa bakarak “şu yatağa bak be,...... dağlar ve ovalar sanki”
T: Kahvaltısını hızlı hızlı tıkınırken “karnımı doyurup hemen gitmek istiyorum, burası hapishane gibi sadece dar sokaklar ve alışveriş var”
T: aşağıda vıdı vıdı birbirlerine laf anlatan İtalyanların sesleri kulaklarımızı çınlattıkça “ biraz sessiz olun bee”
Anlayacağınız ben bunlara çok eğelensem de , Sevgilim T’nin ruh sağlığına hiç mi hiç iyi gelmedi Venedik.
Hemen ortamı terk edip, ilk günün  zor deneyimlerinin aksine, San Marco meydanından kalkan kanal taşıtına (vaporetto binip) Piazzale Roma’ya acele acele gittik.
Bundan sonraki maceramız sadece 2-3 saat geçirdiğimiz Verona,
Şıppıdak..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder