26 Kasım 2012 Pazartesi

Kapadokya rüyası 3: Çılgın Türk gecesinden muhteşem balon keyfine


Paşabağı, Zelve, Avanos, Göreme derken artık bacacıklarımız yorulmuştu. Kendimizi biraz tuzlu olan kalacağımız mağara otele atıverdik. Biraz pahalı olsa da bu tarz oteller, Kapadokya havasını tam olarak içinize derin derin çekmek istiyorsanız bence tercih edilmeli.
Kuzenler bize oldukça güzel yerde yemek ısmarladıktan sonra (yanılmıyorsam  Ürgüp’te Çırağan Restaurant-burada akşamları canlı müzik de oluyor.) bizi Türk gecesine götürdüler. Neymiş bu Türk gecesi derken, bu kadar eğleneceğim aklıma gelmezdi. Harmandalı adlı mekanda yapılan Türk gecesi tıklım tıklımdı. Mekan yine oyularak elde edilmiş bir mağara ama içi oldukça büyük. (Kapıdaki tur araçlarını görseniz içerideki insan sayısını hesaplamakta oldukça zorlanırsınız. ) Harmandalı’nda yemek, içmek , show,  dans her şey var. Gruplar Türkiye’nin yöresel danslarını sunuyorlar tabii ki göbek havası da dahil bu duruma. Bir Kafkas havası, bir Romen havası (en sevdiğim), bir Karadeniz derken ara ara sahneye çıkıyorlar. Onlar soluklanırken de turistler kıskanmış olacaklar ki dansçıları ya da Türk rakısını çok kaçırmış, atıyorlar kendilerini piste. Çalan dj’de uyanık, önce gam gam style ile veriyor gazı turistlere sanki bir Türk düğününde milleti sahneye çekmek için Angara Havasını çalar gibi, sonra da sıra sıra çalıyor değişik şarkıları. Önce gangam sytle’ı en iyi ben yapıyorum bak gibisinden oynayan turistlerin sonradan Serdar Ortaç’ın Binlerce Dansöz var adlı Türk müzik dünyasına özellikle de sözleri ile altın harflerle yazılmış şarkısında salsa yapıp, kıvrak latin figürleri sergilemesi ortaya nadide bir görüntü koyuyor.  Normalde kapı gıcırtısına dayanamayıp oynamamla meşhur ben, bu sahneyi kaçırmamayı arzuladığımdan yerime mıhlandım , doya doya seyrettim kıvrak turistleri. Bu aralar Kapadokya’nın Latin Amerika ülkelerinden  ve İspanya’dan çok fazla turist almasının da bu görsel şölene etkisi oldu tabii ki. Türk gecesi çok eğlenceliydi, bizim dans eden gruplar ve bir çok gösteriyi tek başına sırtlanan bayan dansçı da çok başarılıydı. Dansöz figürleri çok estetikti. Kısacası sıcacık mağaradan çıkıp Kapadokya’nın keskin gece soğuğuyla karşılaşana kadar Türk gecesi çok güzeldi.


Bu yorgunluğun üstüne bir de sabah erkenden kalkıp balona mı bineceğiz?? Oooo yoooooooo
Güzelim mağara odamızdaki bir gün önceki hoplama zıplamanın verdiği yorgunluğun iyice derinleştirdiği uykudan ayrılmak ve gecenin 4 buçuğunda buz gibi soğukla buluşmak çok zordu ama ucunda balon vardı balooooon, kaç kere geleceğiz dünyaya....
Zar-zor kalktık, sıkı sıkı giyindik ve şirket arabasının bizi almasını bekledik.  Arabanın İçerisinde bir sürü uykulu göz bizi süzerken bindik arabaya. Önce bir restaurana gittik, çay simit ikram edildi bize...Sonra da tekrar minibüslerle onlarca belki de yüzlerce balonun havalandığı mekana gittik. Balonlar helyum gazı ile şişirilirken bizim balondan önce kalkan balonlara baktık. Sonra bize de binin dendi. Önce sepetin diğer tarafına yaklaşık 15 kişilik Fransız  turist grubu bindi, sepetin diğer tarafına da biz Türkler (biz şansız ben, D ve T ve yaklaşık 12 kişi olan çenebaz Türk grubu) ve Koreli olduğunu sandığım bir kızcağız bindi. Elimize acil durumda nasıl davranmamızı  İngilizce, Japonca, Almanca ve Fransızca (nasıl olsa Türkçe hemen anlatılırmış o yüzden gerek yokmuş) anlatan broşür dağıtılırken balon yavaş yavaş havalanmaya başlamıştı. İlk önce mekanizmayı anlayana kadar biz neden bu kadar aşağılara iniyoruz düşüyor muyuz diyen ben sonra balonun uçma mekanizmasını kavrayınca kendimi balonun muhteşem ambiansına ve Kapadokyanın muhteşem manzarasına bıraktım. (Aslında uçaktan oldukça gerilen ben balonda hiç gerilmedim diyebilirim çünkü yumuşacık kalkıp yumuşacık iniyor bu balonlar) Taa..ki, kulaklarımı birşeyler tırmalayana kadar....
Ama boşverin şimdi bunu  da Aşk Vadisi üzerinde (neden aşk vadisi demişler yahu buraya, herhalde insanlar seviyor aşk meşk olaylarını diye düşünmüştük o gün, bizi arkadaşımız F aydınlattı, peri bacalarının şekillerinden öyle deniyormuş. Sizde inceleyin bakalım, çok eğleneceksiniz... vadinin her köşesi aşk yani ) muhteşem geçen 1 saatin fotoğraflarına bakın. Fotoğraflarda gördüğünüz peribacalarının aralarından yumuşacık süzüldük, 1800 metreye kadar çıktık (en fazla 2500 metreye çıkıyormuş balonlar), diğer balonların havada asılı kalan damlalar, biblo gibi küçücük durmasını seyrettik.



















Her sey çok güzeldi  taa ki  arkamızdaki grubun saçma saçma esprileri artık sinirimizi bozmaya başlayana kadar. Bazı insanların neden espri yapmak ile saçmalamak arasındaki ince çizgiyi bilemediğini  işte o an çok sorguladım. Çiftlerin durup dururken aşkı ilan etmelerini mi, kurufasulyenin insan bağırsaklarında işlenmesi sonucu oluşan çıktı ile yakıt ikmaline yardım tekliflerini mi yoksa kaptan daha yükseğe daha yükseğe diğer balonları geçelim bağırışlarını mı size anlatayım. Kendisine kaptan mı deniyor bilmem ama balonu uçuran arkadaş da çok sıkıldı bu durumdan ama ne yapalım işte bizim tipik Türk insanının değişik halleri ile balonda karşılaşmak nasipmiş.. yine de bu kötü espriler  ve durmak bilmeyen kahkahalar harika manzarayı doya doya içimize çekmeme engel olmadı. Öyle böyle derken balonlar pıtır pıtır inmeye başladı. Bizim de bu güzelliğe üzüle büzüle elveda deme vaktimiz gelmişti. Balondan indikten sonra alkolsuz(???? Hiç anlamadım, garip bişeydi, niğde gazozu gibiydi, alkolsüz olduğu için mi ne?) şampanya patlatıldı, balonla uçtuk diye sertifika verildi.
Kuzen anlattı, 1950’lerde ilk balonu burada Fransızlar uçurmuş. Balonun ne olduğunu anlamayan buranın yerlileri balonu uçuranları uzaylılar sanıp saldırmaya kalkışmışlar. Fransızlar da uzaylı olmadıklarını kanıtlamak için ellerindeki şampanyayı patlatıp içmeye başlamışlar. Sonra da balon indikten sonra şampanya patlatmak adet olmuş. Umarım yanlış anlamamışımdır çünkü bu hikayede bana mantıksız gelen bir kaç şey var. Neyse en azından hoş bir adet kalmış, alkollü olsa daha mı hoş olur ne?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder