24 Aralık 2012 Pazartesi

İtalya'da Şaşkın Türkler 7: Portofino'ya aşkımla giderim

Dalida’dan 1-0 öndeyim. Niye derseniz o aşkını Portofino’da bulmuş, ben hazır olan aşkımı oraya götürdüm. Aslında İtalyan erkeklerinin namını düşününce o mu benden 1-0 önde acaba diye de fikrimi değiştirir gibi oldum ama sonra vazgeçtim zaten küçücük bir yer alternatif az olur dedim. Sonradan bir iç daha geçirdim, burada balıkçı çok kim bilir buranın yakuşukluları ne çok balık yiyordur, benim yakuşuklu hiç yemezken..pööhhh bir balık keyfimiz yok. Halbuki babam İtalya’da kimden öğrenmiş bilmiyorum ama bol sarımsak ve zeytinyağlı sosu balığın (özellikle de somonla bomba oluyor) üzerine bir döküyor, of offf balık kendinden geçiyor, keyifler gıcır.  Rakısız ölmez bu balıklar, öyle bir sos  yani.. nereden geldim ki ben bu konuya şimdi, tamam bu aralar ev hanımlığımdan uzak kişiliğimi yemekle toparlamaya çalışıyorum ama nasılsa yakında vazgeçerim. Hele bir bahar gelsin de.. Likya yolları, Karia yolları,  2013 planları.. Nasılsa Maya kehaneti tutmadı, görecek çok yer var.
Dalida’ya hava atarak başladığım, sonra da yemek olayına dalıp bir türlü konuyu toparlayamadığım yazıma buradan düzgün düzgün devam etmek istiyorum, tutmayın beni... Önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, bu İtalya turuna çıkarken ilk hedefimiz Genova tarafları ve özellikle de Portofino idi. Ama ben sonra o kadar çok araştırıp, o kadar çok yeri görmek istedim ki 1 haftalık gezide Portofino’ya kala kala bir sabah kaldı. Hoş, araştırmalarımdan da çok fazla zaman geçirilemeyecek bir yer olduğunu keşfetmiştim.  Biz de Genovada kaldığımız Nov Otel’e ikişer gece 2 kişi için 8 euro şehir vergisi ödeyip (İtalya’da her yerde şehir vergisi var, ama pansiyonlar genelde almıyorlar.. artık vergi mi kaçırıyorlar ben onu bilmem İtalyan hökümeti düşünsün) suratımız asık bir şekilde yola koyulduk.  Hava da bir puslu bir puslu, yağmur resmen naz yapıyor yukarıdan. Yine ferforje küçük balkonlara  yeşilli kırmızılı panjurların eşlik ettiği turunculu kırmızılı güzel apartmanların arasından geçtik. Portofino’ya varmadan Santa Margherita Ligure kıyısından geçiyoruz, zaten tek yol buradan geçiyor. Artık kendini sonbahara teslim etmiş boş sahilinde top peşinde koşan çocuklara bakıp yağmur havasını içimize çektik. Hava da öyle kötü ki, hiç öyle yağmur sonrası güzel ışık da yok havada.. fotoğraflar perişan, sizlerle paylaşmadım o yüzden, ama çok hoş yerler. Kıyı şeridinden devam ediyoruz . Yavaş yavaş Portofino tabelaları çoğalmaya başlayınca, Portofino’da park sıkıntısı olduğunu bildiğimiz için hemen sağa geçip arabayı park ediyoruz. Portofino ayrıca bir milli parkın hemen kıyısında o yüzden sahilden araba yolundan denize baka baka yürüyebileceğiniz gibi yürüyüş yolundan  ağaçların arasından manzarayı gizemli gizemli izlemek suretiyle de yürüyebilirsiniz. Biz nerden mi yürüdük?? Ortaya karışık, önce ormandan yürüyelim dedik.. gerçekten hoplaya hoplaya ağaçların arasından yürümek, arada çıkan Portofino kalelerine bakmak, bir anda ağaçların arasından ortaya çıkan Portofino manzarasına bakmak heyecanlıdı.. Şu ara sıra çıkan güneşe, kıskanç yağmur bulutları engel olmasaydı  o manzaraları size daha iyi gösterebilecektim.











Bu arada Portofino’da sadece 3 otel var ve çok pahalılar ama idmanlı biri için yürüme mesafesinde olan Santa Margherita’da kalınabilir, hem oranın daha derli toplu sahili var. Portofino’da genelde özel mülklerden denize giriliyor, ya da girişteki küçük sahilden. Zaten biz gittiğimizde denize girilebilecek gibi değildi ama olur da deniz zamanı gitmek isteyen olursa diye bu ayrıntıdan kaçınmayayım dedim.
Her neyse yaklaşık 15-20 dakiaka yaylana yaylana yürüdükten sonra vardık Portofino’ya. Küçücük bir kasaba,, çok tatlı dar sokaklarının arasından geçe geçe teknelerin sıra sıra dizilip adeta denizde resim çizdiği kıyısına çıktık. Hepi topu zaten baştan uca normal tempo ile 20 dakikada yürünebilecek bir sahil, yine o yöreye özgü kilisesi ortada havalı havalı duruyor. Biz de bir uçtan öbür uca yürüdük sonra başladı karnımız kazınmaya,, nedense yolculuk Floransa olduğu için orada et yiyelim bura da atıştıralım dedik. Portofino’da bir sürü küçük pastane olduğunu fark ettik.  Panificio adlı butik pastaneden aldığımız zeytinli ekmekler, bademli, fıstıklı turtalarla zevkimize zevk kattık. Oturduk banka, Portofino manzarasına karşı karnımızı gayet güzel doyurduk. Zeytin ve zeytinyağı İtalya’nın geleneksel yemeği olduğu için zeytinli zeytinyağlı ekmekleri, çörekleri de çok fazla. Liguria bölgesinde badem ve fıstık da çok kullanılan tatlı malzemeleri. Zeytinli ekmekleri çok harika olmasa da turtalar benim gibi tatlıdan çok haşlanmayan birinin bile ağzını kulaklarına vardırdı.
Peki  kaçırdıklarımız, basiretimiz bağlandı da kaleye çıkmadık. Halbuki kaleden taaa Cinque Terre bile gözüküyormuş ama nedendir basiretimiz bağlandı galiba kendimizi yerden görünüşün cazibesine kaptırdık.
Bu arada Portofino çok meşhur olduğu için biraz asortik diyebilirim, pahalı yani.. hele hediyelik eşyalar fazla pahalı geldi.. bizim memleketin her yeriNde 3-5 liraya satılan deniz yıldızları en az 10 euro. Parlak zekalı T, yine patlattı.. evdekilerin üzerine boya ile Portofino yaz, al sana anı...:)) 












Artık yavaş yavaş bu güzel yerden vedalaşma zamanı gelmişti.. en çok bu  Liguria bölgesini  sevdim ben,, deniz kenarında olduğu için mi acaba? Romantik bir havası olduğu için mi acaba? Yoksa denizin çılgın dalgalarına direnircesine kayalıkların üstüne kurulmuş tatlı sarı kırmızı evlerinin sempatikliği yüzünden mi?
Zor geldi ayrılmak …..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder