Dalida’dan 1-0 öndeyim. Niye derseniz o aşkını
Portofino’da bulmuş, ben hazır olan aşkımı oraya götürdüm. Aslında İtalyan
erkeklerinin namını düşününce o mu benden 1-0 önde acaba diye de fikrimi
değiştirir gibi oldum ama sonra vazgeçtim zaten küçücük bir yer alternatif az
olur dedim. Sonradan bir iç daha geçirdim, burada balıkçı çok kim bilir buranın
yakuşukluları ne çok balık yiyordur, benim yakuşuklu hiç yemezken..pööhhh bir
balık keyfimiz yok. Halbuki babam İtalya’da kimden öğrenmiş bilmiyorum ama bol
sarımsak ve zeytinyağlı sosu balığın (özellikle de somonla bomba oluyor) üzerine
bir döküyor, of offf balık kendinden geçiyor, keyifler gıcır. Rakısız ölmez bu balıklar, öyle bir sos yani.. nereden geldim ki ben bu konuya şimdi,
tamam bu aralar ev hanımlığımdan uzak kişiliğimi yemekle toparlamaya
çalışıyorum ama nasılsa yakında vazgeçerim. Hele bir bahar gelsin de.. Likya
yolları, Karia yolları, 2013 planları..
Nasılsa Maya kehaneti tutmadı, görecek çok yer var.
Dalida’ya hava atarak başladığım, sonra da yemek
olayına dalıp bir türlü konuyu toparlayamadığım yazıma buradan düzgün düzgün
devam etmek istiyorum, tutmayın beni... Önceki yazılarımı okuyanlar bilirler,
bu İtalya turuna çıkarken ilk hedefimiz Genova tarafları ve özellikle de
Portofino idi. Ama ben sonra o kadar çok araştırıp, o kadar çok yeri görmek
istedim ki 1 haftalık gezide Portofino’ya kala kala bir sabah kaldı. Hoş, araştırmalarımdan
da çok fazla zaman geçirilemeyecek bir yer olduğunu keşfetmiştim. Biz de Genovada kaldığımız Nov Otel’e ikişer
gece 2 kişi için 8 euro şehir vergisi ödeyip (İtalya’da her yerde şehir vergisi
var, ama pansiyonlar genelde almıyorlar.. artık vergi mi kaçırıyorlar ben onu
bilmem İtalyan hökümeti düşünsün) suratımız asık bir şekilde yola
koyulduk. Hava da bir puslu bir puslu,
yağmur resmen naz yapıyor yukarıdan. Yine ferforje küçük balkonlara yeşilli kırmızılı panjurların eşlik ettiği
turunculu kırmızılı güzel apartmanların arasından geçtik. Portofino’ya varmadan
Santa Margherita Ligure kıyısından geçiyoruz, zaten tek yol buradan geçiyor.
Artık kendini sonbahara teslim etmiş boş sahilinde top peşinde koşan çocuklara
bakıp yağmur havasını içimize çektik. Hava da öyle kötü ki, hiç öyle yağmur
sonrası güzel ışık da yok havada.. fotoğraflar perişan, sizlerle paylaşmadım o
yüzden, ama çok hoş yerler. Kıyı şeridinden devam ediyoruz . Yavaş yavaş
Portofino tabelaları çoğalmaya başlayınca, Portofino’da park sıkıntısı olduğunu
bildiğimiz için hemen sağa geçip arabayı park ediyoruz. Portofino ayrıca bir
milli parkın hemen kıyısında o yüzden sahilden araba yolundan denize baka baka
yürüyebileceğiniz gibi yürüyüş yolundan
ağaçların arasından manzarayı gizemli gizemli izlemek suretiyle de
yürüyebilirsiniz. Biz nerden mi yürüdük?? Ortaya karışık, önce ormandan
yürüyelim dedik.. gerçekten hoplaya hoplaya ağaçların arasından yürümek, arada
çıkan Portofino kalelerine bakmak, bir anda ağaçların arasından ortaya çıkan
Portofino manzarasına bakmak heyecanlıdı.. Şu ara sıra çıkan güneşe, kıskanç
yağmur bulutları engel olmasaydı o
manzaraları size daha iyi gösterebilecektim.
Bu arada Portofino’da sadece 3 otel var ve çok
pahalılar ama idmanlı biri için yürüme mesafesinde olan Santa Margherita’da
kalınabilir, hem oranın daha derli toplu sahili var. Portofino’da genelde özel
mülklerden denize giriliyor, ya da girişteki küçük sahilden. Zaten biz
gittiğimizde denize girilebilecek gibi değildi ama olur da deniz zamanı gitmek
isteyen olursa diye bu ayrıntıdan kaçınmayayım dedim.
Her neyse yaklaşık 15-20 dakiaka yaylana yaylana
yürüdükten sonra vardık Portofino’ya. Küçücük bir kasaba,, çok tatlı dar
sokaklarının arasından geçe geçe teknelerin sıra sıra dizilip adeta denizde
resim çizdiği kıyısına çıktık. Hepi topu zaten baştan uca normal tempo ile 20
dakikada yürünebilecek bir sahil, yine o yöreye özgü kilisesi ortada havalı
havalı duruyor. Biz de bir uçtan öbür uca yürüdük sonra başladı karnımız
kazınmaya,, nedense yolculuk Floransa olduğu için orada et yiyelim bura da
atıştıralım dedik. Portofino’da bir sürü küçük pastane olduğunu fark ettik. Panificio adlı butik pastaneden aldığımız zeytinli
ekmekler, bademli, fıstıklı turtalarla zevkimize zevk kattık. Oturduk banka, Portofino
manzarasına karşı karnımızı gayet güzel doyurduk. Zeytin ve zeytinyağı İtalya’nın
geleneksel yemeği olduğu için zeytinli zeytinyağlı ekmekleri, çörekleri de çok
fazla. Liguria bölgesinde badem ve fıstık da çok kullanılan tatlı malzemeleri.
Zeytinli ekmekleri çok harika olmasa da turtalar benim gibi tatlıdan çok
haşlanmayan birinin bile ağzını kulaklarına vardırdı.
Peki kaçırdıklarımız,
basiretimiz bağlandı da kaleye çıkmadık. Halbuki kaleden taaa Cinque Terre bile
gözüküyormuş ama nedendir basiretimiz bağlandı galiba kendimizi yerden
görünüşün cazibesine kaptırdık.
Bu arada Portofino çok meşhur olduğu için
biraz asortik diyebilirim, pahalı yani.. hele hediyelik eşyalar fazla pahalı
geldi.. bizim memleketin her yeriNde 3-5 liraya satılan deniz yıldızları en az
10 euro. Parlak zekalı T, yine patlattı.. evdekilerin üzerine boya ile
Portofino yaz, al sana anı...:))
Artık yavaş yavaş bu güzel yerden vedalaşma
zamanı gelmişti.. en çok bu Liguria
bölgesini sevdim ben,, deniz kenarında
olduğu için mi acaba? Romantik bir havası olduğu için mi acaba? Yoksa denizin
çılgın dalgalarına direnircesine kayalıkların üstüne kurulmuş tatlı sarı
kırmızı evlerinin sempatikliği yüzünden mi?
Zor geldi ayrılmak …..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder