26 Aralık 2012 Çarşamba

Sırılsıklam Gümüşlük


Yazılarımı okuyanlar, Gümüşlük’e nasıl bayıldığımı, Marttan Ekime illaki bir uğramaya çalıştığımı bilir. Gerçi daha önce de Ekim’de gitmiştik ama sabah denize hasbel kader girip de bütün gün şakır şakır yağan yağmur sonrası hiç Gümüşlük’e gitmemiştim. Ayıptır söylemesi, deniz Ekim’in son günlerinde sıcacıktı ancak sudan çıkınca rüzgarın kulak içimdeki uğultuları bir yana, akşamüstü mide ve bağırsak hareketlenmelerinin zirve yapması beni bir kez daha Ekim ayında Bodrum’da denize girilir mi sorusu ile yüzleştirdi. Hoş benim kulak ve bağırsak çınlamalarının yaşandığı günden sonra günlerce hava ve deniz çok güzel olmadı mı, biz de bulduğumuz ucuz uçak bileti nedeniyle dönmedik mi? Şansa bak.. Kısacası ne olurmuş, Bodrumda havaya güven olmazmış...
Kaldığımız 4 gün boyunca bize yağmur havasını yaşatsa da Yalıkavak, Gümüşlük, hava muhteşemdi... Gümüşlük’te deli gibi yağan yağmurun etkisi ile üstü yarı açık belediye çay bahçesi oturulamaz durumda olsa da, toprak yerler çamur olsa da, şu denizde gördüğünüz manzaralar muhteşem değil mi? Hele benim her gittiğimde çektiğim denizden pırtlayan ağaçlar bu ışıkta çok hoş gözükmüyor mu? Ama şimdi itiraf ediyorum, makinemin ayarlarını kullanmaya başladım.. yani anlayacağınız bu fotoğraflardaki renklerde havadaki muhteşem ışığın etkisi olduğu kadar, Şıppıdak’ın da yeni yeni tecrübeleri var. Ee diyeceksiniz nereye oturdunuz, belediye bahçesi sırılsıklam ise? Hemen yanındaki sanat galerisinin yarı açık bölümünde… hem de okey çevirerek..Sabah denize girmenin yansıması içimdeki atom bombalarının etkisi midir nedir hayatımda ilk kez okey açmadım mı? Şahane.. .Tabii belediye bahçemizin muhteşem çay servisini de unutmamak gerek. Mekan kullanım dışı kalmış olsa da çay servisi tamamdı.  Yağmurda hafiften üşürken sıcacık çay gibisi yok.









Gümüşlük’ün yağmur altındaki alışık olmadığımız mükemmel görüntüsüne ve hala cilveli begonvillerine baka baka bir akşamüstünü daha orada geçirerek kendisine yıllık saygımızı bir kez daha sunduk.





Ya bizi evde bekleyen Kesik Kulak Kibariye’ye ne demeli. Sahibinin kim olduğunu bilmediğimiz ve en çok babam ve benim aşırı ilgimiz nedeniyle evimizin müptelası part-time kedimiz Kesik Kulak Kibariye (KKK). Kulaklarını birileri kesmiş zavallımın ve de Kibariye ismi de asilliğinden geliyor. KKK çiroz ama her yemeği de yemiyor ve evimizi başka kedilerle asla paylaşmıyor. Asil ama rakiplerine cengaver. Ah KKK, biz T ile ayrılırken uzaktan bize baktın ama yanımıza gelmedin ya içim burkuldu,, sanki vedalaşmak istemezmiş gibi...seni çok özledim.. bizi unutma, seneye yine gel yine bizim kedimiz ol, kibarım benim...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder