Yazılarımı okuyanlar, Gümüşlük’e nasıl
bayıldığımı, Marttan Ekime illaki bir uğramaya çalıştığımı bilir. Gerçi daha
önce de Ekim’de gitmiştik ama sabah denize hasbel kader girip de bütün gün
şakır şakır yağan yağmur sonrası hiç Gümüşlük’e gitmemiştim. Ayıptır söylemesi,
deniz Ekim’in son günlerinde sıcacıktı ancak sudan çıkınca rüzgarın kulak
içimdeki uğultuları bir yana, akşamüstü mide ve bağırsak hareketlenmelerinin
zirve yapması beni bir kez daha Ekim ayında Bodrum’da denize girilir mi sorusu
ile yüzleştirdi. Hoş benim kulak ve bağırsak çınlamalarının yaşandığı günden
sonra günlerce hava ve deniz çok güzel olmadı mı, biz de bulduğumuz ucuz uçak
bileti nedeniyle dönmedik mi? Şansa bak.. Kısacası ne olurmuş, Bodrumda havaya
güven olmazmış...
Kaldığımız 4 gün boyunca bize yağmur havasını
yaşatsa da Yalıkavak, Gümüşlük, hava muhteşemdi... Gümüşlük’te deli gibi yağan
yağmurun etkisi ile üstü yarı açık belediye çay bahçesi oturulamaz durumda olsa
da, toprak yerler çamur olsa da, şu denizde gördüğünüz manzaralar muhteşem değil
mi? Hele benim her gittiğimde çektiğim denizden pırtlayan ağaçlar bu ışıkta çok
hoş gözükmüyor mu? Ama şimdi itiraf ediyorum, makinemin ayarlarını kullanmaya
başladım.. yani anlayacağınız bu fotoğraflardaki renklerde havadaki muhteşem
ışığın etkisi olduğu kadar, Şıppıdak’ın da yeni yeni tecrübeleri var. Ee
diyeceksiniz nereye oturdunuz, belediye bahçesi sırılsıklam ise? Hemen
yanındaki sanat galerisinin yarı açık bölümünde… hem de okey çevirerek..Sabah
denize girmenin yansıması içimdeki atom bombalarının etkisi midir nedir
hayatımda ilk kez okey açmadım mı? Şahane.. .Tabii belediye bahçemizin muhteşem
çay servisini de unutmamak gerek. Mekan kullanım dışı kalmış olsa da çay
servisi tamamdı. Yağmurda hafiften
üşürken sıcacık çay gibisi yok.
Gümüşlük’ün yağmur altındaki alışık
olmadığımız mükemmel görüntüsüne ve hala cilveli begonvillerine baka baka bir
akşamüstünü daha orada geçirerek kendisine yıllık saygımızı bir kez daha
sunduk.
Ya bizi evde bekleyen Kesik Kulak Kibariye’ye
ne demeli. Sahibinin kim olduğunu bilmediğimiz ve en çok babam ve benim aşırı
ilgimiz nedeniyle evimizin müptelası part-time kedimiz Kesik Kulak Kibariye
(KKK). Kulaklarını birileri kesmiş zavallımın ve de Kibariye ismi de asilliğinden
geliyor. KKK çiroz ama her yemeği de yemiyor ve evimizi başka kedilerle asla
paylaşmıyor. Asil ama rakiplerine cengaver. Ah KKK, biz T ile ayrılırken
uzaktan bize baktın ama yanımıza gelmedin ya içim burkuldu,, sanki vedalaşmak
istemezmiş gibi...seni çok özledim.. bizi unutma, seneye yine gel yine bizim kedimiz ol, kibarım benim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder