4 Mart 2013 Pazartesi

Seni yeneceğim Güney Amerika!!!!! Önce kitaplar okumalı...




Her şey Güney Amerika hayali ile başladı. Samba,salsa ve tango mu çekiyordu beni oraya yoksa Machu Picchu’nun  dağların arkasına saklanmış gizemimi? Bu yolculuk benim yıllardır içimi kemiren hayallerimi karşılamalı. Amazonları içime çekmeli, kalçalarımı kıvrak dansa kaptırmalı, And dağlarının arasında heyecanlı  bir yolculuğa çıkmalı, Atacama çölünde her gün lıkır lıkır içtiğim sudan feraget etmeyi bilmeli, İguaza şelalerinde sırıl sıklam olmalı, Uyuni tuz gölünde ayaklarıma tuzla masaj yapmalıyım. Bu hayallerimin hepsini yapmalıyım.
Ama hayallerim boş boş olmasın diye araştırıp, bilerek gitmek istedim.O kadar genel bilgim vardı ki Güney Amerika hakkında, açlığımı gidereceğini düşünerek aldım bu kitabı: Musfata Andıç’tan Güney Amerika.
Aslında ilk başlarda bana sadece rota hakkında genel bilgi vereceğini sandığım bu kitabın, beni sürükleyeceğini, yazarın hem gezdiği gördüğü yerlerin kültürünü, halkını, öve öve bitmeyen güzelliklerinden bahsederken hem de her ülkenin yakın tarihini sizi sıkmadan anlatacağını düşünemedim. Cehaletimin basacağım topraklarda önüme geçmesini istemeyerek zevkle kitabı hemencecik bitirdim. Bir yandan da bu cennetten bir köşe, her bir yerinden zenginlik fışkıran kıtanın saf yerli halkının nasıl İspanyollar, Portekizliler daha sonra da Kuzey Amerika tarafından delicesine sömürüldüğünü, hala ülkeler üzerinde sermaye gruplarının oyunlarının sürdüğünü görünce şaşırdım. Zannederdim ki bu tür şeyler sadece bizim çoğrafyalarda, Asya’da, Afrika’da olur, nereden bilebilirdim ki  Güney Amerika’da  1400 yıllarda Avrupa ile tanışmasından sonra fazlaca nasibini almış sömürülmekten.
Gitsem de gitmesem de çok şey öğrendim bu kitaptan hem de dünyada sayılı Türk gezginlerinden birinden. Hala hayallerim var, ama daha derli toplu bilgilerle süslenmiş hayallerim. Artık sadece çekeceğim fotoğraf karelerini değil, 500-600 senede yaşanan dramlar, özgürlük mücadeleleri, başkaldırılar, sömürüler, askeri darbelerin bile gölgeleyemediği doğal güzellikleri, sıcacık insanları da hayallerime ekledim..
Kısacası Latin Amerikaya gidemeyecek bile olsanız, her satırıyla  ilginizi çekebilecek bu kitap gitmeden okunmalı…ki,,
Rio’nun karnavalını, favelalarını merak etmeli, Iguaza Şelalerini  Brezilya’dan doya doya seyretmek istemeli, Brezilya lideri Luız Inacio Lula da Silva’nın “ Amerikalıların hayran olduğum bir yönü varsa o da öncelikle sadece kendilerini düşünmeleri,ikinci olarak kendilerini ve üçüncü sırada yine kendilerini düşünmeleri gelir. Bundan arta kalan vakitlerde de biraz daha kendilerini düşünürler” söyleminin gerçekliğini her çağda faklı bir ürün için sömürülmüş Brezilya yerlilerden anlamalı, bereketli toprakların nasıl köle kanıyla sulandığına, yerlilerin çoğrafi keşiflerde Avrupadan gelen mikroplarla nasıl kırıldığına üzülmeli, sambanın bir başkaldırı olduğunu hissetmeli..
Arjantine geçip, Iguaza Şelalerinin altında gümbür gümbür sese meydan okurcasına sırıl sıklam olmalı, dünyanın tarıma en elverişli topraklarında, mükemmel etleri kocaman porsiyonlarda yemeli, Eva Peronun ve kocasının ilginç hayatını ve 2006 yılına kadar bir türlü  gömülemeyen mumyalarının hikayesini dinlemeli, futbolun ve tangonun başkaldırıya ortak ortaya çıktığı sokaklarda tango izlemeli, taklit etmeli, Patagonya’da penguenlere el sallamalı,
Paraguayın nasıl dünyanın ileri bir ülkesi haline gelmişken dış güçler tarafından savaşlara maruz bırakılarak çağın geriye sürüklendiğine kızmalı,
Deniz kenarında bulunan ve oluşumu ve yapısıyla diğer çöllerden çok farklı olan Atacama çölünde buharlaşma yoluyla elde edilen su kaynaklarından su içmeli,  arkasına dış güçleri alan diktatör Piconet’in yerle bir ettiği  devletleştirme politikasıyla halkın desteğini kazanmış Allende hükümetinin  ve yandaşlarının trajik sonuna sinirlenmeli,
Boliya’da gümüş dağının ötesindeki vahşeti hissetmeli,  asla kokain kullanmayan halkın koko çayını içmeli, Uyuni gölünde mükemmel fotoğraflar çekmeli, dünyanın en yüksek kentinde baş ağrıları ile birlikte Latin Amerika’nın en çok yerlisinin yaşadığı şehiri arşınlamayı, Titikaka gölünde sazlarda yolculuk etmeli, ülkenin isminin Güney Amerika kurtuluş lideri Simon Bolivar’dan aldığını öğrenmeli,
Cusco da Machu Picchu da İnkaları anmalı, lamaları beslemeli. Machu Picchu ‘nun çok değil İspanyol işgalinden kaçmak için inşa edildiğine şaşırmalı, İnka hükümdarlarının nasıl kolayca İspanyollar tarafından kandırıldığına sinirlenmeli, bu fantastik havayı içine çekmeli..
Ekvatorda ekvator çizgisinde durmalı, dünyanın en uzun yaşayan insanları köyünün ziyaret etmeli, muz bahçelerinde amazon turu yaparken, bir yandan patlayan volkanik dağlara karşı temkinli olmalı,
Venezuela’da Allende’nin kötü kaderini kendisinden uzaklaştırırcasına başka bir halk kahramanı Hugo Chavez ile tanışmalı, onu anlamalı..
Ve Simon Bolivar’ın özgürlüklerini kazanmış Güney Amerika ülkelerinin güçlerini birleştirmeyeceğini anladığında “asla mutlu olamayacağız” şeklindeki hazin sözlerine üzülmeli...
Bunların hepsini bu kitaptan öğrendim. Daha da bir sürü detay, bilgi, heyecan  kitabın gizli hazinesi olarak kaldı. Yazara beni sıkmadan bu kadar hap bilgilerle beni beslediği için teşekkür ediyorum.,İleride gidersem hayallerimi daha da bilinçli gerçekleştireceğim için huzurlu ve mutluyum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder