Ve Geldik Mardindeki son ama en eğlenceli günümüze.
Urfa-Hasankeyf-Mor Gabriel-Midyat derken oldukça yorgun düşmüş bünyemize
Mezopotamya ovasına karşı iyi bir kahvaltı yaptırdıktan sonra gezmediğimiz son
birkaç yeri kalan yarım günümüzde tamamlamayı kararlaştırdık.
Bir gün öncesinde olduğu gibi yine Musa bize hızır gibi yetişecek,
eğlenceli arkadaşlığı, arada yaptığı Arapça konuşmaları ve verdiği bilgiler ile
eşlik edecekti. Ama bilmiyordu ki bizim karın kasları gülmekten çatlayacak
günün ilerleyen saatlerinde.
Herşey öncelikle Zinciriye Medresesine gitme ve oradan
çıkışta Musa ile buluşma kararı ile başladı. Bu medrese şehrin içinde ve çok da
uzun olmayan Mardin’in tek caddesinin ortalarında bir yerde ki biz de 10
dakikada yürüdük. Hem bu arada dün akşam aklımızın kaldığı Hayalet ve kafadan
çatlak fıstıklardan ve saçlarımızın ahenkle dans ettireceğini heyecanla
beklediğimiz keçi sütü sabunlarımı almak için dün akşam uğradığımız dükkanlara
uğrama şansımız da oldu.
Zinciriye Medresesi’nin dik ve uzun merdivenlerinde soluk
soluğa çıkarken maceranın yeni başladığını bilemezdik ki… Medrese çok güzel ancak üst katları ziyarete kapalı. Hala eğitim
için kullanılan bir medrese, içinde dille ilgili enstitü var. Medrese tam
tepeden Mardin’e ve ovaya bakıyor. Bir de üst kata çıkabilseydik eminim daha da
muhteşem manzaralar ile karşılaşacaktık.
Medresenin alt katında T, Zıp zıp ve ben gezinirken içeri
oldukça değişik tipleri bir arada barındıran cıvıl cıvıl bir genç grup girdi.
Bir okul gezisi ile oraları gezdikleri her hallerinden belli olan grup
medresenin kapısından içeri girer girmez çil yavrusu gibi dağılıp medresenin
çeşitli yerlerinde kendilerine sosyal paylaşım sitelerinde gururla
kullanabilecekleri artist pozlar vermeye başladılar. Bu arada da ben fotoğraf
makineme bakılıp utanılmadan “offff makineye bak” lafını sindirmeye çalışırken
beni hızla kollarımdan çeken T kalabalıktan uzaklaştırarak can sağlığımı
sağlamaya çalışıyordu. Zıpzıpın da kendisini bu hengameden başarıyla kurtardığını
fark edip tam medrese kapısına çıkmış soluklanırken en arkadan gelen genç
arkadaş benim ve T’nin ekipman ve tipine bakarak önce “English” dedi. Şoku
atlatamayan bizim bön bön bakmamız üzerine “french” diye sordu. Ancak jeton
düştüğü için yok ya biz Türküz diyebildik.
Grup medreseyi gezerken, biz de kendimize güzel bir yer
bulup Artık Mardin’in hangi meşhur camisi olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir
cami ve Mezopotamya ovası fonuyla sıra sıra fotoğraf çektiriyorduk. Hava hafif
ılık ve sakindi. Adeta fırtına öncesi sessizliğin bedenlerde yarattığı
ürpertiden yoksundu. Yine de garip giden bir şey vardı. Grup medreseden çıkmış,
bize doğru geliyordu. Eee bunun neresi garipti. Herşey normal gidiyordu. Peki o
bize doğru gelip de zıpzıpa bakıp “bir fotoğraf çekinebilir miyiz” diye kız da
nereden çıkmıştı. Zıp zıp ile karşılıklı bakışmamızda aynı dili konuşup kızın
kendi fotoğraflarını çekmemizi istediğini düşünerek yanlış mı düşündük? Yanlıştık. Zıpzıp’ın “tabii çekerim bir foto” demesi
üzerine “hayır biz sizinle foto çekinmek istiyoruz, sizi çok sempatik bulduk”
cevabı hem şaşırtıcı hem de Zıpzıpı kıskanmam için geçerli bir neden idi. Bir
anda Zıpzıp’ın yanında beliren ve üst üste pozlar çekilen bir kısım grup üyesi
ancak beni de sempatik bulduklarını söylerlerse ben de foto çekinirdim netekim
“beni de sempatik buldunuz mu” sorusuna olumlu cevap gelince ben de kendimi bir
foto çılgınlığı içinde buldum. Hangi makineye bakıp kimle poz vereceğimi,
bilemeden şaşkın şaşkın kapıldığım bu foto selinin şokunu atlatıp henüz Kıvanç
Tatlıtuğ’un sokakta karşılaştığı çılgın hayran kitlesine profesyonel davranma
moduna girmek üzereydim ki gözüme takılan kare beni benden etti. Kızlar
tarafından etrafı sarılmış T’m, Stockholm sendromuna girmiş, kendisini tutsak
etmiş kızlara daha önce benle beraber vermesi
için kafasının iyi olması gereken sempatik pozlar vermiyor mu? Bir yandan
benimle foto çekinmek için yanıma sıra sıra gelen kalabalığa güzel poz vermek
bir yandan da “heyytt kızlar o benim kocam “ demeye uğraşırken bu duyduğum
replik de nedir Allah’ım ….. T nin yanına girip diğer kızları egale etmiş bir
arkadaşımızın ağzından çıkan bu kelimeler kabul edilebilir mi? “Ben bu abiyle tek fotoğraf çekinmek
istiyorum”
Artık benim için zaman durmuştu, poz verdiğimiz genç arkadaş
sayısı, denklanşöre basılma sayısını takip edemez olmuştum. Ben de bu kendini
bırakmışlıktan çıkıp küllerinden yeni doğmuş anka kuşu gibi sıyrılarak aaaaa
hadi beylar bayanlar bana da poz verin o zaman dedim. Fecabook, gmail hesapları
havalarda uçuşurken bir yandan da son anda Diyarbakır’da bir liseden okul
gezisi ile gezmeye gelmiş bir grupla karşı karşıya olduğumuz anladığım anda benim
de yakuşuklu delikanlılar güzel kızlardan alelacele çektiğim fotolar burada,
hocaları yeter artık hadi gidiyoruz deyip grubu toplarken.
Bu çılgın gençler bizi çok eğlendirdiler. Gülmekten karın
kaslarım ağrıya ağrıya Musa’ya nasıl kocayı son anda kurtardığımı anlatırken
bir yandan da ünlü olmanın nasıl bir şey olduğunu anladım. Heyyyt Mardin de
ünlü olduk.. asıl gençler bizi bıraktıktan sonra bir evin rampa bahçesindeki
keçinin aşağıdan fotosunu çekeceğim derken keçi sidiği banyosu yapaydım o zaman
daha da meşhur olacaktım.. “Annnnaaa işiyor kaç kaç” diye ben kaçarken şırıl
şırıl işeyen keçiye bakıp “hayatımda ilk defa işeyen keçi gördüm” demesi zıpzıpın
ne kadar da manidardı. Keçinin bahçesine işediği evin dış kapısı açılınca
içeriden yeni bir keçi ve yavrusunun çıkıp kapının az ilerisine işemeleri ise üzerine
Zıpzıp’ın ağzı açık “aaaa bir günde iki
kere işeyen keçi gördüm “demesi daha manidar sahneler yaşattı bize. Bir taraftan
Mardin’in olmazsa olmazı eşekleri dar sokaktan bizi yara yara geçerken ben de
keçinin yavrusunu sevmeye çalışıyorum ama az tırsıyorum galiba anası toslarsa
diye. Sahibine ben sevemedim siz sevin de bakalım dememiz üzerine “severim onu
ben, Allah’ın yarattığı sevilmez mi” demiyor mu? Ne güzel bir an, sidikten
kaçmış olsak da…
Bizi Musa çağırıyor, kuzuyu eşeği, eğlenceli grubu arkamızda
bırakıp koşa koşa iniyoruz basamakları. Musa bizi şehrin 3-4 km uzağında
bulunan çok ulaşımı kolay olmayan MS
.3-4yy’a geçmişi dayanan Deyrulzafaran Manastırına götürecek.
Manastıra giriş 3 lira gibi bir fiyata tabii. Yine tertemiz
bir manastır, yemyeşil ağaçların arasında yer alıyor. Bir bakıyorum manastırın
meşhur safran çayı ve safranlı kurabiyesi var. Eehhh be en sonunda kafam
çalışmaya başladı. İki gündür bu manastırın ismini öğrenememiş ve habire atıp
durmuştum, bilemedim safran ile alakalı olduğunu. Bu manastırda da safran üretilip
işleniyormuş, dolayısı ile ismi de oradan geliyormuş.
Yine huzur dolu bir manastır geziyoruz, sarı taşlarının
arasından. Mor Gabriel’de de olduğu gibi bizi görevli gezdiriyor. Halen
kullanılmakta olan ve 52 din adamının yattığı mezarları, ibadethaneleri
gösterip zamanında Timur’un altın ve gümüşleri almak için erittiği duvarları
gösteriyor görevli. Manastırdan çıkıp uçsuz bucaksız tarım alanlarına bakıyoruz
bol bol oksijeni çekiyor ve son durağımız Kasimiye Medresesi’ne doğru yol
alıyoruz.
Medrese şehirden biraz aşağıda, yürünmesi çok kolay olmayan
bir yerde yine ovaya doğru süzülmüş. Yine 1400-1500’lü yıllardan kalan Medrese
bakımsızlığı ile ihtişamını kaybetmeye yüz tutmuş bir hali ile bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Halbuki
zamanında ne geometriler, ne astronomi dersleri verilirmiş burada. Küçük küçük
neredeyse birebir eğitim verilecek şekilde küçük olan odaları gösteriyor Musa
bize. Kapıların boyu hep küçük, eğilerek içeridekine saygıyla girilsin saygıyla
çıkılsın diye. Ortada kocaman bir havuz var. İnce bir yoldan akıyor sonra
genişliyor. Doğum yaşam ve ölüm üçlüsünü, hayatı simgeliyor. İçeride panolar
var, zamanında medresede neler keşfedilmiş, neler bulunmuş anlatan.. ama
panolar tozlu bakımsız.. üzülüyoruz. Niye manastırlar tertemiz güzelken,
medreseler niye unutulmuş. Hepimiz bu vatanın evlatları değil miyiz? Süryani,
Müslüman, Yahudi, yazedi,….niye unutuyoruz İslam tarihini. Sadece Topkapı’ya
bakmakla olmuyor, lütfen kökenlerimizin bir parçası olan ve yanlış amaçlarla
kullanılmadan önce bilim irfan yuvası olan Medreseleri, kervansarayları,m hoyratları
da korumalıyız.
Kasimiye medresesinin haline üzülürken, kapıdaki benim
dediklerimden hiçbir şey anlamayan bu kızcağızın anlamlı bakışlarını fotoğraflarıma
eklemeden yapamadım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder