Uçak fiyatlarının dudak uçuklatması ve uçuş
sürelerinin uzunluğu nedeniyle Latin Amerika planları hala “hayallerim”
kısmında baş sırada olsa da, kıtaya ilgim, araştırmam devam ediyor.
Ben de sinemada Latin Amerika üçlemesi yapayım
dedim ki yine en çok sevdiğim filme doğru adım adım ilerliyorum.
Evita (Arjantin) : Arjantin benim için ağlama
diyor, Evita film boyunca. Madonna’nın canlandırdığı Evita hepimizin bildiği
gibi Arjantin’in zamanında ilah olmuş, tüm dünyaca tanınmış bir karakteri. Film aslında Evita’nın nasıl küçük bir mahalleden
kopup adım adım hırsla ülkenin başına geldiğini anlatırken o zamanın sosyal
dönüşümüne de sahnelerle ev sahipliği yapıyor. Ama bana sorarsanız o dönem
hakkında az çok fikir sahibi olmasam filmi çok da anlayamazdım. Evita’nın
hırsını, azmini, biraz da Lady Diana yardımseverliği ile halkın kalbini kazanmasını
takdir etmedim değil (filmde de
eleştirildiği üzere biraz bu durumun Evita tarafından balona döndürüldüğünden
bahsediliyor) . Tabii bu durumu eleştirmek benim haddime düşmez.
Filme gelince, bana göre biraz sıkıcıydı.
Müzikal olan filmde sürekli aynı şarkılar çalınması, sahnelerin uzunluğu beni yordu.
Evet Evita’nın gencecik yaşında hasta
olup hayata veda etmesi çok dramatikti ama belki müzikal olmasa bu film daha
akıcı olabilirdi, biraz da kısa tutulabilirdi.
Kısacası bu film beni çok tatmin etmedi,
sonlara doğru gözlerim kapanmaya başladı diyebilirim.
Motorsiklet Günlükleri (Arjantin,Şili,Peru,Küba):
Bir zamanların ilahı Che’nin Ernesto’dan nasıl Che Guevara’ya dönüştüğünü anlatan çok tatlı bir film.
Ernesto varlıklı bir ailenin tıp öğrencisi oğlu iken, çok yakın arkadaşı
Alberto Granado ile bol maceralı bir yolculuğa başlar. Külüstür motorsikletleri
ile (ki kendisi ile vedalaşmak zorunda kalacaklar) Arjantin, Şili ve Peru’ya
giderler. Ernesto Şili ve Peru’da gördüğü manzaralardan çok etkilenir. Açlık,
yoksulluk, hastalık, adaletli olmayan çalışma koşulları…. Tüm bu gördükleri
ilerde Alberto’nun da etkisiyle (Kendisi
Küba’daki Santiago tıp okulunu kurmuş ki, Küba’nın tıp konusunda oldukça
iyi olduğu aşikar) ileride Che olmasına
neden olur.
Film çok güzeldi. Ernesto’nun diğer yönleri (tıp öğrencisi, fotoğraf
düşkünü ve astım hastası) olduğunu görüyorsunuz. Şili’deki Atacama çölündeki
maden işçileri ve Perudaki cüzzam hastaları filmin en etkili sahneleri
idi. Hastalarla sağlık görevlileri amazon nehrinin ayrı kıyılarında yaşıyorlar.
Ama Che son gecesinde kendisine sağlıkçılar kısmında hazırlanan doğum günü
partisinde çok iyi arkadaş olduğu hastalardan ayrı olmak istemez ve astım
krizlerine rağmen amazon nehrini karanlığın bir köründe baştan başa yüzerek
herkesin ağzının kalbine gelmesine neden olur. Açıkçası benim bile geldi,
ölmeyeceğini daha ileride çok işler yapacağını bildiğim halde.
Bu filmi çok beğendim. Lıkır lıkır, sakin müzikleri
ile mutlaka izlenmeli..
Tanrı kent (Brezilya) : İşte bu filme
bayıldım. Hem de Tarantino filmlerini hiç sevmeyen ben (filmlerde fazla salça
kullanımına ve insan katledilmesine karşıyım, gerçek bir hikayaye dayanmıyorsa )
oldukça kanlı olsa da bu filme bayıldım. Gerçek bir hikaye üzerine kurulan film
Brezilya’nın favela adlı arka, fakir sokaklarındaki çeteleri, ucuz hayatı
anlatıyor hem de fazla renkli karakterlerle.
Film zaten sinema tarihinde kült olmuş
filmlerden biri benim ne kadar anlatmaya ihtiyacım var bilemedim. Tek bildiğim
Ze’nin daha küçükken ne kadar hasta ruhlu bir karakter olduğunun belli
olduğudur. Aslında film ne kadar vahşet içerse de eğlenceli, özellikle ana
kahramanımız Rocket’in kötülük yapmaya çalışıp başaramaması da insanın içinde
olmayınca olmuyor lafına cuk diye oturuyor.
Film muhteşem ama öyle Brezilya sahillerinden
muhteşem sahneler göremiyoruz. Yoksulluk içinde geçen Favela hayatını,
uyuşturucu ve silahın pençesine düşmüş, çoğu zamanda düşmek zorunda kalan
çocukları, insanları görüyoruz.
Ama güzel olan filmde iyi olan karlı
çıkıyor…Tanrı’nın bile uğramak istemediği Tanrıkent diye bir repliği de bulunan
film çok güzel, Brezilya’nın arka sokaklarını bize tanıtarak oralardan biraz
tırsmamıza neden olsa da.. Biliyoruz ki film 60 lı 70 li yılları anlatsa da, çete
savaşları hala mevcut.. belki daha az belki daha fazla? kim bilebilir? Tanrı
bile girmek istemiyormuş…



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder