Susuz kalınmaz bu
şehirde, asla. Her yer çeşme. Hatta o kadar ki yanınıza boş şişe alıp
dolaşmanıza bile gerek yok, çünkü her yerde her yerde çeşmeler var. Hatta
benden sonra Roma’ya giden zıpzıp fark etmiş ki çeşmenin altından basarsan
yukarı doğru su fışkırıyormuş ki, çeşmenin altına eğilmek gerekmiyor.
Ya o kadar Roma’ya
gittin de aklında bir tek çeşme mi kaldı diyenlere cevabım evet. Susuz hayata
karşıyım, her gece kuzu yemiş gibi su içiyorum, nasıl ama nasıl suyu önemsemem.
Hem bu çeşmeler yetmiyor ayrıca Roma’nın en ünlü yerleri de akan sular, mesela aşk
çeşmesi, mesela Piazza Novana…
Roma’nın her yeri
tarih, çok güzel. Ha bizim vatanımızın her yeri tarih değil mi, tarih ama bu
kadar koruyup bu kadar reklam yapamıyoruz galiba.
Avrupa
gezilerinde kilise, katedral gezmekten yorulmuş iki bezgin’in 1 buçuk günlük
Roma gezisine Vatikan müzesine girmeyi sıkıştırmayıp, Vatikan ön bahçesinde
gezinip çeşmelerinden bol bol zem zem içer gibi su içmesi kabul
edilemez mi? Vatikan’ın herkesin ballandıra ballandıra anlattığı müzelerini
gezmedik evet, pişman değiliz … sadece sokaklarında dolandık, komik kıyafetli
İsviçre muhafızlarını, akşam iş çıkışı eve gitmeye çalışan rahibelerini izledik
gün batımında. Aylardan Ekim ama Toscana boyunca sıcaktan bunalıp,
arabayı bıraktığımız gibi kendimizi Roma metrosuna atmışız….Vatikan’ın serin
serin bahçesinde kendimize gelmeyelim mi? Bu arada Montelpucianoda aç kalma
eyleminden sonra totomu en turistik yere oturtup en turistik spagetti bolognese
yemedim mi, hiç de listeme aldığım yerleri aramadan. İtalya yolculuğu boyunca
en güzel makarnamı yemişim,kendime gelmişim ohhhh… yaşasın turistik yerler,
karnım doydu yawwwJ)) Makarna ne kadar diğerinden farklı olabilir ki? Karnımız
tok, Vatikanın bahçesinde serinlemişimiz bol bol,ohh.. artık şehri keşfetme
zamanı gelmiştir. Arka sokaklara sapma çabalarında da gördüğümüz bu eski mi
eski mini mi mini roma plakalı araçlara bayılıyorum, ne çoklar:)
Bu arada şehre gelir
gelmez kalacağımız pansiyona eşyalarımızı da yerleştirdiğimiz için arabayı
bırakmadan elimiz kolumuzu sallaya sallaya geziyoruz . nerede mi kalıyoruz?
Marcello’nun işlettiği çok sevimli mini mini, temiz ve metro hattına ile
merkeze çok yakın Happy Island’da kalıyoruz. Marcello yanlış hatırlamıyorsam
biyolog ama sadece İtalya’nın kuzeyinde kendi mesleğini icra edebiliyor ama o Roma’da
kalmak istiyor, güneyi, sıcağı seviyor. Bu yüzden de mesleğini icra etmeyip
pansiyon işletiyor, booking.com aracılığı ile ulaşılabilir. Adres: Viale
Delle Provincie 37, Nomentano, 00162 Rome, Bologna istasyonuna çok yakın. Bu
arada, Metro hattını gösterir link ektedir. http://www.rome.info/metro/
Vatikan için de
Ottaviano-San Pietro durağında inilmesi gerek. Biz de Vatikanın
üzerinde gün batarken yavaş yavaş Castel Sant' Angelo’ya doğru yürümeye
başladık. Tahmin edersiniz ki kapanış saatine çok yakın olmamızdan dolayı
buraya da girmeyerek Roma’ya her giden bir kez Vatikan’ı doya doya gezer genel
prensibini yerle bir edip, bir de sanki oraları çok gezmişiz gibi Vatikan ana
binasının (San Pietro) çeşitli yerlerden bazen trafiğin ötesinden bazen nehrin
ötesinden bol bol resmini çektik. Hangi köprüdür ismini hatırlamıyorum ama
Castel Sant' Angelo’nun hemen önündeki bol bol heykelli gotik köprünün
üzerindeki çalgıcılarla, ressamlarla, seyyar satıcılarla, ve bol bol fotoğraf
çektiren turisti, gelini damadıyla oldukça eğlendik.
Gün batmıştı, karın da toktu. Gündüz yapılan
yolculuk, 1 haftadır İtalya’nın çeşitli yerlerinde gezmenin verdiği yorgunluk
üstümüze çökünce… fazla zorlamadan sakin bir gece geçirip İspanyol Merdivenlerinde
geceyi bitirmeyi hedefledik. Biraz kaybolduk, biraz polisin girilmez dediği ama
niye dediğini bilmeyip bize sonra geç dediği yollarda gezdik. Derken Roma’nın
en pahalı sokağı olup da İspanyol merdivenine bağlanan asortik sokağı da
transit geçerek kat kat merdivenlere vardık. Bir Cuma akşamının rehaveti ile
merdivenler beklediğimiz kadar kalabalık olmasa da cıvıl cıvıldı. Tahmin edin
merdivenlerin hemen başında ne var? Kayık ve balık figürlerini içeren her
yanından su fışkıran heykeller. Niye? Zamanında buraya sel basınca kayıkla
gelirlermiş. Yoksa biri yine mi beni kandırdı bu konuda. Her neyse.
İtalyanların meşhur ama
oldukça acı içkisi lemonçello denemeleri de başarısız olduktan sonra
merdivenlerin tadını yeterince çıkardığımıza inanıp biraz yürüyelim dedik.
Nasılsa her yer yakındı ki birbirine, yine gelinir. Yol gider, yeni yeni
sokaklar çıkarama Roma bitmez. Bir de ne çıkar karşımıza küçücük bir meydanda
olmasına rağmen devasa heykeli ve çıkardığı sesler ile birçok insanı ilk
bakışta derinden etkileyebilecek görkemli aşk çeşmesi ya da Trevi Fontain
(Fontana di Trevi). Çeşmenin gürül gürül akan suyunun başı o kadar kalabalık
ki, görevliler sürekli insanları uyarmak zorunda kalıyor, sudan elektrik
geçebilir yaklaşmayın diye. Herkes o kadar çok fotoğraf çektirme hevesi
içindeki uzaktan bir çeşme fotosunun içine binlerce yeni poz eklenebilir. Ama
biz ne yaptık, bunca kalabalığa aldırmadan, bir haftadır yemekten bıktığımız
İtalyan pizza ve makarnalarını hiçe sayarcasına marketten aldığımız Türk Peynirine
en yakın Yunan peyniri, kayısı suyu, kutu şarap, ton balığı ve taze ekmek
eşliğinde kahvaltı yaptık. Bayılıyorum Türk insanının her köşe başında ekmek
arası bilumum yemek yapabilme kapasitesine….
Dönerken de Roma’nın en
meşhur ve çeşitli sitelerde ballandıra ballandıra anlatılan tarihi dondurmacısı
olan Giolitti’nin önünden geçerken içimiz curk etmedi mi?. Floransa ve San
gimignanoda yediğimiz muhteşem dondurmalardan sonra burayı nasıl merak ediyorum
anlatamam. Ama hava kararınca Roma’nın gündüz sıcağı öyle küstü ki bize, daha
da yeni iyileşti boğazlar. Gündüz çok dolu olacağını tahmin ettiğim dükkan
bomboş ama ıska.. hadi bakalım kısmet yarına…
Ah ahh ,Bu İtalyanlar yok
mu, kahvaltıdan hiçbir şey anlamıyorlar. Benim için gayet değerlidir kahvaltı. En
azından peynir olmalıdır. Bu Marcello bize pansiyonun yakınındaki kafelerde
kahvaltı ayarlamış sağ olsun da ne anladım ben bu kahvaltıdan. Bize eşlik eden
bir çok İtalyan ile (ne var bu kahvaltıyı hazırlamakta yahu, Romalılar fazla
üşengeç ya da güne de illa ki sosyal kokteyl havasında başlamak
istiyorlar) koyu kahve ile asla tuzlusu olmayan tatlı çörek. Gün içinde
erkenden gıda takviye etmem gerekti.
Hemen metroya atlayıp Collesiuma
doğru başlayan yolculuğumuz gün boyu Roma’nın Ekim sıcakları ile mücadelesi ile
sürdü. Memleketimizdeki tarihi yerlere saygı gösterircesine para vermeyi
reddedip Collesium ve etrafındaki arkeolojik alanlara girmememiz belki kabul
edilebilir olmayabilirdi ama yorgunduk. Zaten alanın çok büyük kısmı dışarıdan
gayet net gözüküyordu. Bir yandan da o civardaki sokak sanatçılarını takip edip
yavaş yavaş yürümeye başladık. Eski araba sergisininde de sevdiğimiz arabalara
şöyle inip çıktıktan sonra ver elini çeşmeler ver elini daracık, Vespaların
süslediği, dokunun korunmuş olduğu kırmızı turuncu sokaklar.
İlk zamanlarında tapınak
olarak kullanılmış ve tepesindeki ilginç boşluk ile enteresan çizgileri olan
Pantheon, biraz spagetti derken en son Piazza Novanaya vardık. Yine
yine her yerinde çeşmeler olan, su sesleri ile ferahlayabileceğiniz, gözünüzün
sanata heykele doyacağı kocaman bir meydan. Sıra sıra çeşmeler, ve çeşmeleri
süsleyen bir sürü harikulade heykel var. Meydan her daim cıvıl cıvıl, bir
önceki akşam İspanyol merdivenine giderken de bol bol keyfini çıkardığımız bu
meydanda inanın çeşmelerin önünde fotoğraf çektirmek bile çok zor. Çeşmelerden
ortada olanı en ilginci. Eserin sahibi Bernini, adı da “Fontana dei Quattro
Fiumi”. Heykelin üzerinde diğer heykellerde görmeye alıştığımız Yunan-Roma
prens prenslerinden farklı tiplemeler var. Çünkü heykel dünyanın çeşitli
yerlerindeki 4 büyük nehri simgeliyor, bu nehrin coğrafyasındaki yerlileri
resmederek. İşte bu meşhur nehirler Nil, Rio de Plata, Tuna ve Ganj. Tahmin
edersiniz ki sadece Tuna nehrini simgeleyen figür Avrupai bir tipe sahip
olabilir. Bu meydana gidilince bu heykelin etrafında dört dönmekte fayda var
tabii kalabalıktan fırsat bulunabilirse.
Bütün heykeller elden
geldiğince itinayla izlendikten sonra bu meydanda isteyenlerin çeşitli
resimlerini çizen seyyar ressamlarda resim yaptırabilirsiniz. Yanımızdaki
arkadaşlar bu tecrübeye çok heyecanlı başlasalar da iki kişi için 20 eur’luk
ücreti hem çok buldular hem de sanatçının olaya karikatürist yaklaşımından pek
memnun olmadılar. Halbuki ne zevkle çizdi sanatçı, kendinden geçti sanki ama
parayı alırken de atmaca gibiydi valla. Ah bu İtalyanlar yok mu?
Günün en heyecanlı anı
geliyordu. Günlerdir beklediğim, Roma’ya uğramış tüm arkadaşlarımızın ayıla bayıla
anlattığı dondurmacı Gioliti ‘ye uğrayıp tekrar bir aşk çeşmesi ve İspanyol
merdiveni yapmak istiyorduk. Adım adım yaklaştıkça heyecan basıyordu hepimizi
ama o da ne içerisi tıklım tıklım. Adeta dondurmaları görebilmek için savaşman
gerekiyor. Hatta bankalardaki sıra sistemini uygulansa bu dondurmacıda harika
olur. Neden derseniz? Bir gün önce gece bomboş olan dükkanda içerisi uğultu
dolu. Hadi fişi aldın uzun uğraşlar sonucu dondurmalara yaklaştın, bu sefer
fazla düşünecek zamanın yok. Zaten 2 sıra halindeki çeşit çeşit dondurmayı
göremiyorsun. Her neyse bir şekilde şundan bundan derken alıp dondurmayı
kendimizi dışarı attık. Koyan çocuk benim istediğimi değil yanındakini verdi
ama artık umurumda değil. Tek hayalim dışarı çıkıp nefes alabilmek. Her neyse
attık dışarı kendimizi. İlk yalama. Hımm çok iyi değil, öbür çeşitlere bakalım.
Iyy bu da hiç iyi değil. Bu ne beaaaa… yağ ve şeker bombası. Bakıyorum 4
kişiyiz, bir tek ben mi bayıldım diye.. hayır hayır.. hiçbirimiz bitiremedik
sevmediğimiz için dondurmayı ve hepimiz attık inanır mısınız? Yani Gioliiti
bizim için hezimete dönüştü. Roma’da yaşanan ne büyük hayalkırıklığı. Hepimizin
de kötü çeşit seçmiş olması tesadüf olabilir mi? Her neyse, demek ki nerede
çokluk orada … Lafını ilk uyduran Türk atamızın elinden öperim.
Allahım bu Roma Roma değil
kalabalık şehri, her yer akın akın insan. Hadi kendimizi dondurmacıdan yara
bere almadan kurtardık, kardeşim aşk çeşmesinin önündeki kalabalık hiç
azalmayacak mı? Ama bu sefer bana atmam için verilen paraları çeşmeye
ulaştırmam gerek. Hafif bir boşluktan faydalanarak ön saflara doğru
gidiyorum ve tamamdır köşeyi kaptım.. artık Hıdırellez de dilek diler gibi bol
bol herkes için para atabilirim tersten.
Ve İspanyol merdivenlerinde
yeme içme yasağını bir anda pırtlatan İtalyan polisi ile geçen köşe kapamaca
oyunu ile Roma macerası biter…
Neymiş Roma’da neler varmış
1) bol bol tarih,2) korunmuş doku.(Venedik’le yarışabildiğini sanmam) 3)
mükemmel makarnalar, muhteşem dondurmalar..
Şıppıdak’ın gözünden Roma
neymiş 1) akın akın gelen insan kalabalığı, (neyse ki sokaklar Venedik
sokaklarından daha büyük) 2) her yerde bedava su (yoksa bir deli "yakarım Roma'yı da yakarım diye" gelirse tedbir olsun olabilir mi?) ,3)aşırı tatlı iç bayıcı
dondurma 4) eski arabalar ve çeşit çeşit Vespalar…
Yine de güzeldi beaaaaa……
Zıplamaya başladığım güzel şehir Roma...
YanıtlaSil