21 Temmuz 2013 Pazar

Çeşme çeşme Roma: bir deli yakarsa diye hazırlıklı olmak gerek :))





Susuz kalınmaz bu şehirde, asla. Her yer çeşme. Hatta o kadar ki yanınıza boş şişe alıp dolaşmanıza bile gerek yok, çünkü her yerde her yerde çeşmeler var. Hatta benden sonra Roma’ya giden zıpzıp fark etmiş ki çeşmenin altından basarsan yukarı doğru su fışkırıyormuş ki, çeşmenin altına eğilmek gerekmiyor.
Ya o kadar Roma’ya gittin de aklında bir tek çeşme mi kaldı diyenlere cevabım evet. Susuz hayata karşıyım, her gece kuzu yemiş gibi su içiyorum, nasıl ama nasıl suyu önemsemem. Hem bu çeşmeler yetmiyor ayrıca Roma’nın en ünlü yerleri de akan sular, mesela aşk çeşmesi, mesela Piazza Novana…


Roma’nın her yeri tarih, çok güzel. Ha bizim vatanımızın her yeri tarih değil mi, tarih ama bu kadar koruyup bu kadar reklam yapamıyoruz galiba.
 Avrupa gezilerinde kilise, katedral gezmekten yorulmuş iki bezgin’in 1 buçuk günlük Roma gezisine Vatikan müzesine girmeyi sıkıştırmayıp, Vatikan ön bahçesinde gezinip çeşmelerinden bol bol zem zem  içer gibi su içmesi kabul edilemez mi? Vatikan’ın herkesin ballandıra ballandıra anlattığı müzelerini gezmedik evet, pişman değiliz … sadece sokaklarında dolandık, komik kıyafetli İsviçre muhafızlarını, akşam iş çıkışı eve gitmeye çalışan rahibelerini izledik gün batımında.  Aylardan Ekim ama Toscana boyunca sıcaktan bunalıp, arabayı bıraktığımız gibi kendimizi Roma metrosuna atmışız….Vatikan’ın serin serin bahçesinde kendimize gelmeyelim mi? Bu arada Montelpucianoda aç kalma eyleminden sonra totomu en turistik yere oturtup en turistik spagetti bolognese yemedim mi, hiç de listeme aldığım yerleri aramadan. İtalya yolculuğu boyunca en güzel makarnamı yemişim,kendime gelmişim ohhhh… yaşasın turistik yerler, karnım doydu yawwwJ)) Makarna ne kadar diğerinden farklı olabilir ki? Karnımız tok, Vatikanın bahçesinde serinlemişimiz bol bol,ohh.. artık şehri keşfetme zamanı gelmiştir. Arka sokaklara sapma çabalarında da gördüğümüz bu eski mi eski mini mi mini roma plakalı araçlara bayılıyorum, ne çoklar:)



Bu arada şehre gelir gelmez kalacağımız pansiyona eşyalarımızı da yerleştirdiğimiz için arabayı bırakmadan elimiz kolumuzu sallaya sallaya geziyoruz . nerede mi kalıyoruz? Marcello’nun işlettiği çok sevimli mini mini, temiz ve metro hattına ile merkeze çok yakın Happy Island’da kalıyoruz. Marcello yanlış hatırlamıyorsam biyolog ama sadece İtalya’nın kuzeyinde kendi mesleğini icra edebiliyor ama o Roma’da kalmak istiyor, güneyi, sıcağı seviyor. Bu yüzden de mesleğini icra etmeyip pansiyon işletiyor, booking.com aracılığı ile ulaşılabilir. Adres: Viale Delle Provincie 37, Nomentano, 00162 Rome, Bologna istasyonuna çok yakın. Bu arada, Metro hattını gösterir link ektedir. http://www.rome.info/metro/


Vatikan için de Ottaviano-San Pietro durağında inilmesi gerek.  Biz de Vatikanın üzerinde gün batarken yavaş yavaş Castel Sant' Angelo’ya doğru yürümeye başladık. Tahmin edersiniz ki kapanış saatine çok yakın olmamızdan dolayı buraya da girmeyerek Roma’ya her giden bir kez Vatikan’ı doya doya gezer genel prensibini yerle bir edip, bir de sanki oraları çok gezmişiz gibi Vatikan ana binasının (San Pietro) çeşitli yerlerden bazen trafiğin ötesinden bazen nehrin ötesinden bol bol resmini çektik. Hangi köprüdür ismini hatırlamıyorum ama Castel Sant' Angelo’nun hemen önündeki bol bol heykelli gotik köprünün üzerindeki çalgıcılarla, ressamlarla, seyyar satıcılarla, ve bol bol fotoğraf çektiren turisti, gelini damadıyla oldukça eğlendik.


Gün batmıştı, karın da toktu. Gündüz yapılan yolculuk, 1 haftadır İtalya’nın çeşitli yerlerinde gezmenin verdiği yorgunluk üstümüze çökünce… fazla zorlamadan sakin bir gece geçirip İspanyol Merdivenlerinde geceyi bitirmeyi hedefledik. Biraz kaybolduk, biraz polisin girilmez dediği ama niye dediğini bilmeyip bize sonra geç dediği yollarda gezdik. Derken Roma’nın en pahalı sokağı olup da İspanyol merdivenine bağlanan asortik sokağı da transit geçerek kat kat merdivenlere vardık. Bir Cuma akşamının rehaveti ile merdivenler beklediğimiz kadar kalabalık olmasa da cıvıl cıvıldı. Tahmin edin merdivenlerin hemen başında ne var? Kayık ve balık figürlerini içeren her yanından su fışkıran heykeller. Niye? Zamanında buraya sel basınca kayıkla gelirlermiş. Yoksa biri yine mi beni kandırdı bu konuda. Her neyse.


İtalyanların meşhur ama oldukça acı içkisi lemonçello denemeleri de başarısız olduktan sonra merdivenlerin tadını yeterince çıkardığımıza inanıp biraz yürüyelim dedik. Nasılsa her yer yakındı ki birbirine, yine gelinir. Yol gider, yeni yeni sokaklar çıkarama Roma bitmez. Bir de ne çıkar karşımıza küçücük bir meydanda olmasına rağmen devasa heykeli ve çıkardığı sesler ile birçok insanı ilk bakışta derinden etkileyebilecek görkemli aşk çeşmesi ya da Trevi Fontain (Fontana di Trevi). Çeşmenin gürül gürül akan suyunun başı o kadar kalabalık ki, görevliler sürekli insanları uyarmak zorunda kalıyor, sudan elektrik geçebilir yaklaşmayın diye. Herkes o kadar çok fotoğraf çektirme hevesi içindeki uzaktan bir çeşme fotosunun içine binlerce yeni poz eklenebilir.  Ama biz ne yaptık, bunca kalabalığa aldırmadan, bir haftadır yemekten bıktığımız İtalyan pizza ve makarnalarını hiçe sayarcasına marketten aldığımız Türk Peynirine en yakın Yunan peyniri, kayısı suyu, kutu şarap, ton balığı ve taze ekmek eşliğinde kahvaltı yaptık. Bayılıyorum Türk insanının her köşe başında ekmek arası bilumum yemek yapabilme kapasitesine….


Dönerken de Roma’nın en meşhur ve çeşitli sitelerde ballandıra ballandıra anlatılan tarihi dondurmacısı olan Giolitti’nin önünden geçerken içimiz curk etmedi mi?. Floransa ve San gimignanoda yediğimiz muhteşem dondurmalardan sonra burayı nasıl merak ediyorum anlatamam. Ama hava kararınca Roma’nın gündüz sıcağı öyle küstü ki bize, daha da yeni iyileşti boğazlar. Gündüz çok dolu olacağını tahmin ettiğim dükkan bomboş ama ıska.. hadi bakalım kısmet yarına…


Ah ahh ,Bu İtalyanlar yok mu, kahvaltıdan hiçbir şey anlamıyorlar. Benim için gayet değerlidir kahvaltı. En azından peynir olmalıdır. Bu Marcello bize pansiyonun yakınındaki kafelerde kahvaltı ayarlamış sağ olsun da ne anladım ben bu kahvaltıdan. Bize eşlik eden bir çok İtalyan ile (ne var bu kahvaltıyı hazırlamakta yahu, Romalılar fazla üşengeç ya da güne de illa ki sosyal  kokteyl havasında başlamak istiyorlar) koyu kahve ile asla tuzlusu olmayan tatlı çörek. Gün içinde erkenden gıda takviye etmem gerekti.
Hemen metroya atlayıp Collesiuma doğru başlayan yolculuğumuz gün boyu Roma’nın Ekim sıcakları ile mücadelesi ile sürdü. Memleketimizdeki tarihi yerlere saygı gösterircesine para vermeyi reddedip Collesium ve etrafındaki arkeolojik alanlara girmememiz belki kabul edilebilir olmayabilirdi ama yorgunduk. Zaten alanın çok büyük kısmı dışarıdan gayet net gözüküyordu. Bir yandan da o civardaki sokak sanatçılarını takip edip yavaş yavaş yürümeye başladık. Eski araba sergisininde de sevdiğimiz arabalara şöyle inip çıktıktan sonra ver elini çeşmeler ver elini daracık, Vespaların süslediği, dokunun korunmuş olduğu kırmızı turuncu sokaklar.










İlk zamanlarında tapınak olarak kullanılmış ve tepesindeki ilginç boşluk ile enteresan çizgileri olan Pantheon, biraz spagetti  derken en son Piazza Novanaya vardık. Yine yine her yerinde çeşmeler olan, su sesleri ile ferahlayabileceğiniz, gözünüzün sanata heykele doyacağı kocaman bir meydan. Sıra sıra çeşmeler, ve çeşmeleri süsleyen bir sürü harikulade heykel var. Meydan her daim cıvıl cıvıl, bir önceki akşam İspanyol merdivenine giderken de bol bol keyfini çıkardığımız bu meydanda inanın çeşmelerin önünde fotoğraf çektirmek bile çok zor. Çeşmelerden ortada olanı en ilginci. Eserin sahibi Bernini, adı da “Fontana dei Quattro Fiumi”. Heykelin üzerinde diğer heykellerde görmeye alıştığımız Yunan-Roma prens prenslerinden farklı tiplemeler var. Çünkü heykel dünyanın çeşitli yerlerindeki 4 büyük nehri simgeliyor, bu nehrin coğrafyasındaki yerlileri resmederek. İşte bu meşhur nehirler Nil, Rio de Plata, Tuna ve Ganj. Tahmin edersiniz ki sadece Tuna nehrini simgeleyen figür Avrupai bir tipe sahip olabilir. Bu meydana gidilince bu heykelin etrafında dört dönmekte fayda var tabii kalabalıktan fırsat bulunabilirse.








Bütün heykeller elden geldiğince itinayla izlendikten sonra bu meydanda isteyenlerin çeşitli resimlerini çizen seyyar ressamlarda resim yaptırabilirsiniz. Yanımızdaki arkadaşlar bu tecrübeye çok heyecanlı başlasalar da iki kişi için 20 eur’luk ücreti hem çok buldular hem de sanatçının olaya karikatürist yaklaşımından pek memnun olmadılar. Halbuki ne zevkle çizdi sanatçı, kendinden geçti sanki ama parayı alırken de atmaca gibiydi valla. Ah bu İtalyanlar yok mu?




Günün en heyecanlı anı geliyordu. Günlerdir beklediğim, Roma’ya uğramış tüm arkadaşlarımızın ayıla bayıla anlattığı dondurmacı Gioliti ‘ye uğrayıp tekrar bir aşk çeşmesi ve İspanyol merdiveni yapmak istiyorduk. Adım adım yaklaştıkça heyecan basıyordu hepimizi ama o da ne içerisi tıklım tıklım. Adeta dondurmaları görebilmek için savaşman gerekiyor. Hatta bankalardaki sıra sistemini uygulansa bu dondurmacıda harika olur. Neden derseniz? Bir gün önce gece bomboş olan dükkanda içerisi uğultu dolu. Hadi fişi aldın uzun uğraşlar sonucu dondurmalara yaklaştın, bu sefer fazla düşünecek zamanın yok. Zaten 2 sıra halindeki çeşit çeşit dondurmayı göremiyorsun. Her neyse bir şekilde şundan bundan derken alıp dondurmayı kendimizi dışarı attık. Koyan çocuk benim istediğimi değil yanındakini verdi ama artık umurumda değil. Tek hayalim dışarı çıkıp nefes alabilmek. Her neyse attık dışarı kendimizi. İlk yalama. Hımm çok iyi değil, öbür çeşitlere bakalım. Iyy bu da hiç iyi değil. Bu ne beaaaa… yağ ve şeker bombası. Bakıyorum 4 kişiyiz, bir tek ben mi bayıldım diye.. hayır hayır.. hiçbirimiz bitiremedik sevmediğimiz için dondurmayı ve hepimiz attık inanır mısınız? Yani Gioliiti bizim için hezimete dönüştü. Roma’da yaşanan ne büyük hayalkırıklığı. Hepimizin de kötü çeşit seçmiş olması tesadüf olabilir mi? Her neyse, demek ki nerede çokluk orada … Lafını ilk uyduran Türk atamızın elinden öperim.
Allahım bu Roma Roma değil kalabalık şehri, her yer akın akın insan. Hadi kendimizi dondurmacıdan yara bere almadan kurtardık, kardeşim aşk çeşmesinin önündeki kalabalık hiç azalmayacak mı? Ama bu sefer bana atmam için verilen paraları çeşmeye ulaştırmam gerek. Hafif bir boşluktan  faydalanarak ön saflara doğru gidiyorum ve tamamdır köşeyi kaptım.. artık Hıdırellez de dilek diler gibi bol bol herkes için para atabilirim tersten.
Ve İspanyol merdivenlerinde yeme içme yasağını bir anda pırtlatan İtalyan polisi ile geçen köşe kapamaca oyunu ile Roma macerası biter…

Neymiş Roma’da neler varmış 1) bol bol tarih,2) korunmuş doku.(Venedik’le yarışabildiğini sanmam) 3) mükemmel makarnalar, muhteşem dondurmalar..



Şıppıdak’ın gözünden Roma neymiş 1) akın akın gelen insan kalabalığı, (neyse ki sokaklar Venedik sokaklarından daha büyük) 2) her yerde bedava su (yoksa bir deli "yakarım Roma'yı da yakarım diye" gelirse tedbir olsun olabilir mi?) ,3)aşırı tatlı iç bayıcı dondurma 4) eski arabalar ve çeşit çeşit Vespalar…
Yine de güzeldi beaaaaa……















1 yorum: